Eveeet.. Çok sevdim ve inceleme yazmak istedim ben bu kıymetli kitaba.
Arka fonda: Fazıl Say insan insan
Öncelikle;
Bu kitabın kapağı çok dikkatimi çekti. Freud’un Buzdağı Topografik kuramından esinlenilmiş olmalı.
Bilinç buz dağının gün yüzünde kalan kısmıdır. Kelime anlamı insanın kendisi ve çevresini tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır.
Hiç bitsin istemedim. Ama bitti. Kitabı okurken o kadar çok duygu çeşitliliği yaşadım ki hüzün, acıma, sevinç ve son mutluluk. Seviyorum bu tür kitapları hayatın en kalbinden. En içinden.
Kitabın İlk başında bir babanın ailesine davranışından dolayı
Yaşar Kemal in "İnsan olmak başka iş,insanlık başka " sözü geldi aklıma, ortalarında ise Yaşar Kemal'in "Bu ülkede dört şey olmayacaksın: kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı," sözü geldi aklıma. Bırakılmış bir anne ile Çiçek kızın mücadelesi, annenin ölmesi ile konuşamayan ve duyamayan ÇİÇEK kızın ortada kalması, bir babanın böyle bir çiçeğe kötü davranması "İnsanlık suçu" diyor yazar gerçekten öyle. Sonuna doğru yazar şaşırtıyor. Bir babanın değişimi. İşte burada Neşet Ertaş'ın"Doyulur mu?" Türkü sünde geçen o müthiş söz" tatlı dile Güler yüze doyulur mu" geldi aklıma. Yazar bu kısacık 104 sayfaya o kadar çok hayat sığdırmış ki. Bizi yönetenler den tutun da aile, arkadaş, akraba toplum olarak hep hasret kaldık "Tatlı dile" . Buradan seslenmek istiyorum ailelere, öğretmenlere , bizi yönetenlere içimizde ki "ÇİÇEK" leri soldurmayın, o "Çiçekler" hep yaşasın. Gelip geçenler merhaba, merhaba ey güzel çiçek desin. Bu kitabı okumama vesile olan can dostum
Çalıkuşu kitabından dolayı tanımayanın pek olmadığı yazarlardandır. Cumhuriyet dönemi edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Roman, öykü ve oyun kitapları yazmıştır. Eserlerinde genellikle Anadolu halkının yaşamı ve yaşadığı toplumsal sorunları üzerlerine yazmıştır. Aynı zamanda bir
Victor Hugo, tarihte ölüm cezasına karşı olan nice aydınlardan biridir. Bu cezanın yanlışlığını ve kaldırılması gerektiğini halka ve diğer yetkili kişilere
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü isimli eserinde anlatmaya çalışmıştır.
İdam cezasının acımasızlığına odaklanarak, insanların başkalarına ne kadar acımasız davrandıklarını ve hayatın ne kadar değerli olduğunu vurgulamaya ne kadar çok çalışmış olduğu ortada duran bir gerçek.
Bunun yanı sıra eserde, dönemin adalet sistemi eleştirilerek mahkûmların hayatının yalnızca hâkimin birkaç sözüne bağlı olması vurgulanmaktadır.
Benim en çok etkilendiğim kısım hiç şüphesiz romanın sonuydu. Halkın idam cezasını heyecanla, korkunç bir zevk ve iştahla izlemesi çok acı.
Victor Hugo, muhtemelen böyle bir ana şahit olmuş. Eserini başarılı bir şekilde kurgulamış fakat bu yazılanların yalnızca kurgudan ibaret olduğunu söylemek doğru olmaz. Yazarın öfkesini, acıma duygusunu, ruh hâlini her satırında hissetmek mümkün.
“İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.”
Anlatılanlar genele bakıldığında realist gibi görünse de başkarakter olan idam mahkûmunun romantik bir kişiliğe yakın olduğunu açıkça görebiliyoruz. Mahkûm, kaçınılmaz sonunu beklerken beş hafta boyunca çoğunlukla karamsar, yer yer umutlu bir ruh hâline bürünüyor.
Victor Hugo o kadar başarılı ki okurken kendini bu karakterin yerine koymayan var mıdır merak ediyorum.
Okumayı bitirdiğimde, kendimi giyotin masasında o mahkûmla beraber infaz edilmiş gibi hissediyordum. Oldukça derin izler ve düşünceler içinde bırakan
Bir Hayalin Ardında kitabının yorumu ile geldim
𓍯128 sayfalık kısa ama derin bir iz bırakan bir kitap ile şubat okumalarına devam. Konusu aşk ama sonu hüzünlü bir aşk hikayesi. Uzun zamandır bu türü okumamıştım. Şubat ayına yakışır özel bir okuma oldu. Hayatın gereği hüzün ve acıdan nasibini almış bir