....Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kâfidir... Şimdi anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış... Daha fenası gizli cereyanlar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını fark edemezmiş... Tâ kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar....
Şu beğenmediğimiz, akılsızlığa misal olarak zikrettiğimiz eşeklerin içinde ne filozof kafalılar vardır bilir misin evlât?... Yedikleri sopanın miktarı ne olursa olsun yürüyüşlerini değiştiremezler.
Hızlı gitmenin sopadan kurtulmak için çare olmadığını, çünkü sahiplerinin büsbütün hırslarını arttırarak kendilerini atlarla yarıştırmaya sevkedeceğini biliyorlar...
Fakat nereye? İstanbul öyle bir hale gelmiş ki sokakta kaldırımların üstüne yatıp açlıktan ölsen, "Acep insan açlığından nasıl ölürmüş, hele bir seyredelim!" diye etrafına bir yığın ahali birikecek....
Haklı olmak ve haklı kalmak farklı kavramlardır. Biri olayla, diğeri tepkiyle ilgilidir. Evet, haklı biri öfkesine yenik düşer ve aşırı tepki verirse haksız durumuna düşebilir ama haklının haksız duruma düşmesi tepki aşamasıyla ilgildir. Yani olayda haksız olan taraf artık haklı olmaz, o hala haksızdır. Ne var ki bizde bu durum çok güzel
"Ben acımak nedir bilmem ! Solucanlar ne kadar çok kıvranırlarsa ,onları ezip,parçalamaktan o kadar zevk alırım ! Manevi bir haz verir bana ;verdiğim acının artmasıyla orantılı olarak ,dişlerimi daha da büyük bir hırsla geciririm."
"Gün ışığını ömründe hiç görmemiş ve duymamış olan sağıra, ruhunu asla dile getiremeyen dilsize acıyorsunuz da, sahte bir namus ve utanma bahanesiyle o gönül körlüğüne, o ruh sağırlığına o vicdan sessizliğine acımak istemiyorsunuz."
Acımak... Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir...
" Gözlerimdeki perde birdenbire düşmüştü. Fakat ne çare ki bu korkunç uçurumun kenarında bir kere ayağım kaymıştı. En zayıf ümitlere sarıldım. Fakat hiçbir şey beni bu uçurumun dibine kadar yuvarlanmaktan kurtaramadı..."