Acımak ne, çarmıha germek gerek beni! Çarmıha ger onu ey büyük yargıç, çarmıha ger ve sonra acı! O zaman çarmıha gerilmek için kendi ayaklarımla gelirim sana, çünkü ben sevinçlere değil, aşağılanmalara ve gözyaşlarına susamış bir insanım.
Hayattan vazgeçmek ya da yürümeye devam etmek. Yolunu belirleyen seçimlerindir.
Vazgeçmeye inanan ama hayattan vazgeçmeyi anlamayan bir insan olarak şuna inanıyorum: Her koşulda yürümeye devam eden, her adımda daha da büyüyendir. Yürüdükçe yorulmak, yoruldukça düşmek, düştükçe acımak, yaralarını sarmak ve tekrar kalmak...
Hiçbir düşüş aynı değildir. İnsan, her düştüğünde farklı biridir.
Bir öncekinde bir sonrakinden daha zayıftır,ama güçlenir. bir sonrakinde bir öncekinden daha dirayetlidir, acının karşısında dikilir. Yüreğindeki kırıklardan içeri daha fazla bilgi, daha fazla güç, daha fazla umut damlatır.
Çünkü öğrenmiştir artık:
Kalp kırılsa da aslolan yürümektir, yürümeye devam ettiğin sürece yol hep güzeldir.
Acı da verse hoşlanmadığımız kendimizle yüzleşebilmeli ve bu yüzden asla kendimizi lanetlememeliyiz. Kendini lanetlemek ya da kendine acımak insanın sorumluluklarını görebilmesini engeller. Güçlülük yürekli olmayı gerektirir. Yüreklilikse insanın kendi gerçekleriyle yüzleşebilmesini içerir. İnsanın kendine yabancılaşması pahasına kazanılan güç, gerçek güç değildir. Güçsüzlüğümüzü yaşayabilecek yürekliliği gösterdiğimiz bir anda biri bizi küçümserse, bu onun sorunudur. Aslında için için aynı yürekliliği gösterebilmiş olmayı o da ister, ama abartılmış gururunun tutsağı olduğu için bunu göze alamaz.
“Kimseye kin gütmek yok,kendine acımak yok.Sen şu anda inşaat halinde bir sırça saraysın,unutma.Nasıl binalar yapılırken ,tabelalar koyuyoruz.Etrafa verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz,diye .Yüreğini inşa ediyorsun sen de…”