Bazen tılsımlı bir havanın hâkim olduğunu hissettiğin bir gün doğar. Hani bilirsin ya. Yere vuran güneş ışınlarına doğru titreşen yaprakların görüntüleri tuhaf şekiller alır, havada uçuşan tozlar bembeyaz parlayarak insanı büyüler. Sesin hafif rüzgârda asılı kalan bir notadır. Pencerenin dışındaki sesler sana çok uzak gelir, sanki bir başka dünyanın şarkılarıymış gibi. Ve o anın, olağandışı bir şeyin gerçekleşmesinden önceki an olduğunu hayal edersin. Belki tam da şu anda gerçekleşiyordur.
"Hayır, ciddiyim. Gerçekten kaybetmekten nefret ederim. İyi olmadığım şeyleri yapmaktan nefret ederim; bu yüzden iyi olduğum şeylerin üstüne giderim, iyi olmadıklarım için kılımı bile kıpırdatmam. Ya tam yaparım ya da hiç yapmam."
"Bu çok da kötü bir şey gibi gelmiyor kulağa."
"Ama öyle," dedi ensesini kaşıyarak. "Kimse mızmızları sevmez."
"Bana mızmızlık yapıyorsun gibi gelmedi."
"Evet, mesele de o zaten," dedi ve dönüp bana baktı. Ama bu sefer gerçekten, belki de ilk kez tam olarak bana bakıyordu ve bakışlarını yakalayabildiğim için ödül kazanmış kadar mutluydum. "Seninleyken kaybetmeyi kafaya takmıyorum sanırım."
Sayfa 408 - Keşke sizin de ayrı bir kitabınız olsaydı - not: bu hikâye Jennifer E. Smith'e ait.Kitabı okudu