Böylesine kutsalken tapusu bu yurdun
Ufuklar aydınlıkken bengi bengi
Neden ipliği kopan bir tesbih gibi
Tedirginlik sularında dağıldık
Neden değişti kader coğrafyamızın rengi
Nereden hortladı Ermeni'yle Yahudi
Neden bu kadar çok kan aktı neden
Korkunun selleri basar gök gürlemeden
Büzülür yürekler soyulmuş kabuklar misali
Sayısı
Dünya çok kalabalık,
Ve ben sende yalnızım.
Yalnızlığım iki kişiliktir benim,
Sen ve ben.
Çok uzakta bir yer,
Kimse bilmezse eğer.
Sokaklarında sessizlik türküsü çınlayan,
Başkenti yalnızlığın.
Ada yasak bir çiçektir Dağlarda
Arar yurdunu talihsiz çağlarda
bir Ezgi başlatır dünyaya karşı
susar türküsü Dumanlı çağlarda
mısri'nin günü dolmaz
sevdanın izni olmaz
sevdaya yasak koyanın
dünyada yeri olmaz
Mısri kız derler Dereler taşkını
Yollar Yorgunu yokuşlar aşkını
direnir düşmana satmaz aşkını
Zindanda düşmana Diren şaşkına
Cemal Oğuz Öcal (1913-1971), İstanbul Erkek Öğretmen Okulunu bitirir (1935). Öğretmenlik yapar. Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümüne girer. 3 Mayıs 1944 Turancılık olaylarında Serdengeçti ile birlikte tutuklanır; okuldan kaydı silinir. Berat edince 1947'de öğretmenliğe döner. Heceyle milli, hamasi şiirler yazar. Serdengeçti ile önceden
Sinek Isırıklarının Müellifi'nde adı geçenler:
Ada ya da Arzu - Nabokov
Oktay Rifat: Kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağaç
Yalnız Bir Avcıdır Yürek - Carson McCulers
Ayak İzlerinde Adımlar - Julio Cortazar
Mırıldandığım Öyküler - Julio Cortazar
İçeriye Bakan Kim - Mehmet Günsur
Orhan Veli'den Baudelaire çevirisi: “Nasıl
Ben büyümüşüm "Minik Serçe"
Sen nasıl böyle kalabildin?...
"Küçüğüm" şarkısıyla kendimi avutamayacak
kadar büyümüşüm. "Ağlamak güzeldir" dedin de
Söyle Minik Serçe yaş mı kaldı sanki gözümde?...
Bazen dalınca gözlerim uzağa
Aktı yaşlarım tutamadım
Sezen abla ne yaparsam yapayım
Güçlü kalamadım
Açıkçası "Ben O
Vardım eteğine,secdeye kapandım;
Koşup bir koluna sımsıkı abandım.
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce.
Devce yapında ilk rahatlığı duydum.
Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum
Hayâl arkasında boş çırpınışların
Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
Bir gemisin göklerde
Güneş batmak üzeridir gökyüzü neredeyse kırmızı, sahilde dalgaların sildiği ayak izlerine ilişir gözleriniz.
Soğuktur, tutacağı önceden belli, ince ince kar yağmaya başlar. Oturduğunuz mahalleye gelene kadar akça pakça olur sokaklar. Gece inerken be defa da rüzgârın sildiği ayak izlerine ilişir gözleriniz.
Sadece gidenlerin ayak izleri kaldığı
Güneşi İçenlerin Türküsü
Bu bir türkü
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
zannedersem bu şiirde Nazım Hikmet'in ütopyasıydı. Çünkü edebiyatçıların da sığındığı bir zihin ülkesi olamaz mıydı? Nazım Hikmet Campanella'yı okumuş mudur bilinmez ama onun da vardı bence buna benzer bir hayali. İkisi için de ortak başka bir neden vatanlarından sürgün edilmeleri ve mevcut düzene başkaldırmaları olmuştur.
Güneş Ülkesi bir ada devletidir. Başlarında en büyük Metafizikçi de diyebildiğimiz Güneş adını vermişler. Yardımcıları da Güç, Bilgelik ve Sevgi. Güneş, güç, bilgelik ve sevgi diyarı bu Güneş Ülkesi.
"Hint Okyanusundaki Taprobana adasına yerleştirdiği ütopyasının. Burası yaşamının yarısını hapislerde, sürgünlerde geçirmiş bir filozufun tanrı, kilise, evren, siyaset, toplum, ve yeniden yapılanma ile ilgili bütün düşlerinin ete kana bürünüp dirildiği bir coğrafyadır; bir filozofun dünya üzerinde kurmayı düşlediği ama ancak zihninin kıyısında bucağında kurmak zorunda kaldığı bir sığınaktır."
belki de en azından sınırlı olan dünyada hayallere sınır getirmek istemedi.
Güneş ÜlkesiTommaso Campanella · Alfa Yayıncılık · 20183,481 okunma