En kötüsü değildir ölüm diyor Gillespie En iyi öğretmen değildir acı Ne de açlık bizi kahraman yapıyor. Gillepse diyor ki En kudretli olanlar en güçlü olanlar değildir Daha çok direnenlerdir en güçlü olanlar Yenilgiden zafer çıkaranlardır. Diyor ki Gillepse En kötü tehlike tehlike değildir Tehlikeden kaçınmak için gündelik olarak kullandığımız en kötü tehlike güvenliktir. Diyor ki Gillepse Bitmiş bir adam değildir Bitirmekte olan adam Bitme asla sonun yerine geçmez, Çünkü aslında Diyor ki Gillepse Parker'in ona söylediğine ve Cortazar'in Parker'e dediğine göre Aşk yapmak yerine Aşkın bizi yapmasının zamanı geldi.
Sayfa 56 - Gillepse Diyor KiKitabı okudu
Hepimiz pek çok şiiri ezbere bilen insanlarız. Hepimizin zihninde söylenmiş güzel ve korkunç sözler yaşar, fakat bazılarını diğerlerinden daha çok hatırlarız. Bazıları ise içımizden bır sanı ye bile olsun çıkıp gitmez. Ben çölün üzerinde söylenmış binler ce güzel dizeden en çok Haris'ınkileri hatırlıyorum. "Insanlar birbirini yağmalıyor, kabileler arasından göğe çığlıklar yükseli- yor" dediği dizeleri... Bu huzünlu toprakların kaderini bu dize- lerde gördüm bir zaman. Fakat insanlar gibi bildikleri şeyler de buyuyor. Bir adam hayatının son günlerine yaklaştığında bazı şeyleri çok daha açık bir şekilde görüyor. Şimdi her şeyı daha berrak bir şekilde görebiliyorum.
Reklam
Bir adam tavaf yaptığı sırada güzel ve endamlı bir kadın görür. Kadın onu etkiler ve kalbi onunla meşgul olur. Şu şiiri yazar: Sanmazdım ki aşık olacağım Allah'ın evini tavaf esnasında Belaya düştüm, kalbim karmakarışık Ay parçası gibi, huri gözlü bir kadının sevgisinden Keşke onu hiç görmemiş olsaydım Allah aşkına bakışım beni nereye götürdü...
Fudayl İbn Åsım el-Munkıri anlatıyor:Kitabı okudu
Hayır, bu harp, hayalimdeki harp değildi. Bu, belki bize talimgahlarda öğrettikleri şeydi ama, bunun hiçbir şiiri, hayale hitap eden hiçbir tarafı yoktu.
Şunu demek isterim ki fena bir şiiri okuyan bir adam, biraz vakit kaybetmiş olmaktan başka bir zarar görmeyebilir, lakin yanlış ve muzır bir ahlâkî ve felsefi düsturu okuyup da hakikat diye kabul eden bir adam, olabilir ki saadetini ve belki maişet zevkini ve hatta hayatını zehirler.
Sayfa 19
"Zorlu işler geldi mi, hurda demiri bile yiyip yutarım. Ama şimdi hazımsızlık çekiyom. Söylediklerinizin çoğunu hazmedemiyom. Anladınız ya, o eğitim yok bende. Kitapları ve şiiri severim ve en ufak vakit bulduğumda okumuşumdur. Ama şimdiye kadar hiç onlar hakkında sizin gibi düşünmedim. Bu yüzden de onlar hakkında konuşmam. Yani haritası ya da pusulası olmadan yabancı denizlere sürüklenmiş gemi gibiyim. Ama artık ben de yönümü bulmak istiyom. Belki siz beni doğru yola sokarsınız. Konuştuğunuz bütün o şeyleri nereden öğrendiniz?" "Okula gittim, hoşuma gittiği için ilgilendim ve çalıştım." "Üniversiteye mi gittiniz?" diye samimi bir hayretle sordu genç adam. Kızın kendisinden en az bir milyon mil uzaklaştığını hissetmişti.
Sayfa 14 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Acıyor mu?" Diye fısıldadı Hazar'ın yüzünü okşayarak. "Yokluğun kadar değil," diye fısıldadı çocuk gözlerini kapatmadan önce. Aklımdan geçen son cümleler hiçbir zaman Hazan'a okuyamadığı "Hoşça Kal" şiiriydi. Sözünü tuttu, şiiri okudu ancak onu öpemedi, öpemedi. Gözlerini kapattı, koştu müzikten adam, müziğin içinden Tilki'sine koştu...
Sevgisizliğin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına baş kaldırmaktır...
Nerde bir sevda kelimesi
Şu gördüğünüz masaya bir aşk şiiri yazmak için oturmuştum sevgili insanlar muhterem konuklarım Pazenle kaplama parmaklar Elele tutup denizlerin üstüne basarak Dalgaları mahcupluk duvarlarını aşarak Bir aşk şiiri biçimlemek için başlamıştım. Deyin ki resitalim Çekiştiriyor bıyıklarımı yakalarımı Konfeksiyoncu kızlar Nasıl bilebilirler kimin nasıl
Sayfa 458Kitabı okudu
Melih Cevdet Anday
Unutamayacağım anılarımdan biri, ünlü Fransız ozanı Philippe Soupault'yu Yaprak yönetim evimizde ağırlamamızdır. Gerçekte böyle bir ev yoktu. Orhan Veli, o zaman, bir apartmanın bahçesindeki tek odalı bir evde oturuyordu. Odanın duvarları çatlak çatlaktı. Döşeme dayama bakımından yoksuldu. Tuvaleti yoktu diyebilirim. Bu yüzden biz, ünlü Fransız ozanını bir lokantaya davet etmek istedik. Ama o razı olmamış buna, ille de Yaprakçıların yönetim evine geleceğim diye tutturmuş. Odaya iki gün içinde badana vurduk, çatlakları elimizdeki Yaprak dergileriyle kapattık, evlerimizden koltuklar, masa, kilimler, içki-yemek takımları getirdik. Hiç unutamam, şiir okuma sırası kendine geldiğinde, Orhan Veli, Soupault'dan yaptığı "Şakir efendi öldü / dün / gece Çerkeş'te / Çerkeş'te öldü gitti" çevirisini okudu. Biz gülüşmeye başlayınca, adam ne oluyor gibilerden bakındı. Anlattık. Bir daha dinledi. "Tamam" dedi, "benim şiirim bu." Sonra ülkemizden ayrılırken, "şiiri Türkiye'de buldum" diye demeç verdi gazetelere.
Reklam
Ils Sont Eux
Ağır ceza reisi duruşmaya girerken safir bir göz yapışıyor kırmızı yakasına kırmızı yakaları var yargıç cübbelerinin Fransız ihtilalelinden kalma. Burslu okuduğu yıllardan kalma ceza reisinin garip bir tarafı var kaşlarını çatınca bir çocukluk dolduruyor yüzünü ürkünç bir uğursuzluk gülümsediği sıra. Garip bir tarafı var valinin makam arabasına
"Bu caddenin elbet tenha olduğu zamanlar da vardır. Hiç görmedim ben. Kim bu insanlar? İşten mi dönüyorlar; eğlenceye mi gidiyorlar? Şu adamın burnu Gide'in burnuna benziyor. Ama nasıl da kasvetliler. Bunların içinde 'meçhul denizlerde balık' olmayı isteyen var mı acaba? Belki şu hep önüne bakan adam... Ne güzel okumuştu bu şiiri. Gözleri sulanmıştı. ..."
Sayfa 54 - YKY Yayınları Kış 5
Melih Cevdet Anday:
Unutamayacağım anılarımdan biri, ünlü Fransız ozanı Philippe Soupault'yu Yaprak yönetim evimizde ağırlamamızdır. Gerçekte böyle bir ev yoktu. Orhan Veli, o zaman, bir apartmanın bahçesindeki tek odalı bir evde oturuyordu. Odanın duvarları çatlak çatlaktı. Döşeme dayama bakımından yoksuldu. Tuvaleti yoktu diyebilirim. Bu yüzden biz, ünlü Fransız ozanını bir lokantaya davet etmek istedik. Ama o razı olmamış buna, ille de Yaprakçıların yönetim evine geleceğim diye tutturmuş. Odaya iki gün içinde badana vurduk, çatlakları elimizdeki Yaprak dergileriyle kapattık, evlerimizden koltuklar, masa, kilimler, içki-yemek takımları getirdik. Hiç unutamam, şiir okuma sırası kendine geldiğinde, Orhan Veli, Soupault'dan yaptığı "Şakir efendi öldü / dün / gece Çerkeş'te / Çerkeş'te öldü gitti" çevirisini okudu. Biz gülüşmeye başlayınca, adam ne oluyor gibilerden bakındı. Anlattık. Bir daha dinledi. "Tamam" dedi, "benim şiirim bu." Sonra ülkemizden ayrılırken, "şiiri Türkiye'de buldum" diye demeç verdi gazetelere.
Vedat Günyol
“Orhan Veli'yi arada bir görürdüm. Selamlaşırdık. Çok efendi, çok saygılı bir insandı. Hatta Orhan Veli efendilik ve incelik simgesiydi bence. Böyle ince, uzun bir adam; gayet terbiyeli. Yavşak Türk şiirinin beline kazmayı vuran (yavşak da Arap-Acem karması bir şey değil) Türkçe'yi Yunus'un nefesinde, tazeliğinde bulan ilk şairlerden biridir.” . . . "Tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm noktalarında bulunmalıdırlar ki Orhan Veli de bu dönüm noktalarından birindedir. Onlar bir geleneği yıkıp yeni bir gelenek kurarlar. Daha doğrusu kurdukları şey içlerinden gelen yeni bir kayıtlar sistemidir. Orhan Veli işte bu işi becerdi. Vezine, kafiyeye sırt çeviren rahat bir adam, şiiri bir çeşit düz yazı havasına sokan bir insan."
Octavio Paz, “Erotizm bedenin şiiri, şiir de dilin erotizmidir,” demişti. Türkçede bu olgunun şiirini yazan adam, Karacaoğlan’dır. Onun türküsü her şeyden önce “sevi”yi söyler: Hem kutsal armağanımız hem de bitimsiz lanetimiz olan aşkı.