Stendhal
1842. Sandık.
Kocaman bir sandık, ucuz bir kargo İtalya'yı dolanarak Civitavecchia'dan Fransa'ya gönderiliyor. Bu sandık Stendhal'in vasiyetinden yükümlü kuzeni Romain Colomb'a götürülüyor. Colomb ölüye duyduğu saygıdan (yoksa gazetelerin sadece altı satırla ölüm haberini verdiği bu ölü adamla başka kim ilgilenirdi ki!) bu garip kişinin tüm eserlerini yayımlamak istiyor. Colomb sandığı açtırıyor aman Tanrım, ne çok kâğıt, nasıl da karmaşık şifrelerle ve sembollerle yazılmış, can sıkıntısından yazıp durmuş bir insanın karmaşası. Birkaç rahat ve okunaklı yazılmış çalışmayı içinden çıkarıp kopya ediyor, ondan sonra bu vefalı adam da yoruluyor. Lucien Leuwen adlı romanın üzerine, Rien à faire (Bunda yapacak bir şey yok) diye yazıyor, Henri Brulard başlıklı otobiyografiyi de işe yaramaz diye bir kenara koyuyor ve hepsi orada onyıllarca kalıyor. Bütün bu fatras, bu işe yaramaz karmaşıklık ve kâğıt yığınıyla ne yapabilirdi Colomb, hepsini tekrar sandığa koyup Stendhal'in gençlik arkadaşı Crozet'ye yollar. Crozet sandığı en son kalacağı yer olan Grenoble kütüphanesine yollar. Orada hepsi, eski kütüphane geleneğine göre her sayfa etiketlenip numaralandırılır: Requiescant in pace! (Huzur içinde yatsın!) Altmış büyük cilt, hayatı boyunca yazmış olduğu eserler ve yarattığı yaşamlar devlet eliyle resmi olarak bir sandığa kapatılır ve işte orada, kitap mezarlığında rahatsız edilmeden, üzerleri tozla kaplanıncaya kadar kalırlar. Çünkü kırk yıl süresince hiç kimse bu uyuyan ciltlere dokunup parmaklarını kirletmeyi aklından bile geçirmeyecektir.