İzmirli Abdullah amca diye tanınan salih bir insan vardı.1945 li yıllarda genç bir delikanlı iken Adana’ya gitmiş.Sâmi Efendi hazretlerini sora sora arayıp bulmuş ve mânevî dersini o yıllarda almış güzel bir insan.O güzel insan, 1950’li yıllarda İstanbul’dan Medine-i Münevvere’ye hicret etti.Ömrünün sonuna kadar o kutlu beldede yaşadı ve o mübarek
İlhan, Mahir, David // Çınar Ergin ~ 400 s.
“1830 yılında Osmanlı ülkesinin üç farklı köşesinde, üç erkek çocuğu doğdu. Kültürleri, adetleri farklı üç oğlan...”
İlhan...
Osmanlı donanmasının gururu, en güçlü savaş gemilerinden Mahmudiye’de görev alır İstanbullu İlhan.. Güzel bir hayat sürerken, hayatı aniden alt üst
İnsanlara yardım etmeyi, zor günlerinde onların yanlarında
olmayı çok severdi Yılmaz Güney. Sadece ayakkabı, elbise
ya da para göndererek değil, insanlar için her türlü fedakarlığı
yapmaya hazır bir "Adanalı delikanlı"ydı. Öyle ki, 12
Mart sonrasında İstanbul'un sokak sokak, ev ev arandığı günlerde,Yılmaz Güney'in Levent'teki evinin kapısı da çalınır.
Kapıyı açan sanatçı karşısında bir komiser ve silahlı polisler
görür: "İhbar aldık, Mahir'le arkadaşlarını evinizde saklıyormuşsunuz!
"
Kapının eşiğinde duran Yılmaz Güney, komiserin bu sözü
üzerine filmlerindeki o şakacı tebessümünü takınarak, parmağıyla
evin üst katını gösterir: "Yukardalar. . . " Güney' in
bu hareketi, komiseri ve tüm polisleri bir film sahnesi izliyorlarmış
gibi güldürür. Silahlı adamlar kahkahalar atarak ayrılırlar
sanatçının kapısından. Oysa aranan insanlar o gece
gerçekten de evin çatı katında gizleniyorlardı.
Yılmaz Güney, doğruyu söylemiştir polislere!
"Tabii tanımazsın. Gazetelerde resmi çıkanları tanırsın yalnız. Ortalıkta görünenleri tanırsın. Her zaman başkalarından bir adım öne çıkanları tanırsın. Adanaspor'un oyuncularını tanırsın da, Adanalı Mustafa'yı tanımazsın. Güldü: "Artık bilim adamlarının büyük boy resimleri dergilerin, gazetelerin filan parasız ilavelerinde basılmalı bana kalırsa. [...] Delikanlı atıldı: "Onların hayatlarından resimli roman da yapmalı. Profesör yüzünü buruşturdu: "Yok, dedi. "Resimli roman okuyanları henüz kandıramayız bu işte. Onların bilim adamı olmaya özeneceklerini pek sanmıyorum. Biz biraz gerçekçi olalım: Şimdilik resimsiz bir romanla yetinelim...."
Sayfa 65 - İletişim Yayınları 58. Baskı 2019 İstanbulKitabı okudu
12 Mart sonrasında İstanbul'un sokak sokak, ev ev arandığı günlerde, Yılmaz Güney'in Levent'teki evinin kapısı da çalınır. Kapıyı açan sanatçı karşısında bir komiser ve silahlı polisler görür:"İhbar aldık, Mahir'le arkadaşlarını evinizdr saklıyormuşsunuz!.."
Kapının eşiğinde duran Yılmaz Güney, komiserin bu sözü üzerine filmlerindeki o şakacı tebessümünü takınarak, parmağıyla evin üst katını gösterir:"Yukardalar..." Güney'in bu hareketi, komiseri ve tüm polisleri bir film sshnesi izliyorlarmış gibi güldürür. Silahlı adamlar kahkahalar atarak ayrılırlar sanatçının kapısından. Oysa aranan insanlar o gece gerçekten de evin çatı katında gizleniyorlardı.
Yılmaz Güney, doğruyu söylemiştir polislere..
Yılmaz Güney cezaevi günlerinde sadece kendi için ayakkabı istemez! 21 Ocak 1974 tarihli mektuba şöyle baş lar: "Sevgili Fatoş, Amasya Cezaevi'nden bir mektup aldım. Mektuptaki ifadeden ve tavırdan anladığıma göre gerçekten ihtiyaç ve yoksulluk içindedir. Onun için sizden bazı ricala rım olacaktır. Benim elbiselerimden, uygun bulduğunuz bi rini ya da bir pantolon, bir ceketi, benim kırmızı boyunlu ka zağı, bir de ayakkabı bot gibi şeylerden bir çift ile yüz elli li rayı aşağıdaki adrese ihmal edip geciktirmeden hemen yol layın. Adresi şu: Mustafa Turan, Amasya Cezaevi." İnsanlara yardım etmeyi, zor günlerinde onların yanların da olmayı çok severdi Yılmaz Güney. Sadece ayakkabı, elbi se ya da para göndererek değil, insanlar için her türlü feda karlığı yapmaya hazır bir "Adanalı delikanlı"ydı. Öyle ki, 12 Mart sonrasında İstanbul'un sokak sokak, ev ev arandığı gün lerde, Yılmaz Güney'in Levent'teki evinin kapısı da çalınır. Kapıyı açan sanatçı karşısında bir komiser ve silahlı polisler görür: "İhbar aldık, Mahir'le arkadaşlarını evinizde saklıyor muşsunuz!" Kapının eşiğinde duran Yılmaz Güney, komiserin bu sözü üzerine filmlerindeki o şakacı tebessümünü takınarak, par mağıyla evin üst katını gösterir: "Yukardalar. .. " Güney' in bu hareketi, komiseri ve tüm polisleri bir film sahnesi izliyor larmış gibi güldürür. Silahlı adamlar kahkahalar atarak ay rılırlar sanatçının kapısından. Oysa aranan insanlar o gece gerçekten de evin çatı katında gizleniyorlardı. Yılmaz Güney, doğruyu söylemiştir polislere!
Sayfa 139 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Vah bana,” dedi genç adam; “Adanalı hocamızı sağlığında duyup tanıyamadım.” “Tabii tanımazsın. Gazetelerde resmi çıkanları tanırsın yalnız. Ortalıkta görünenleri tanırsın. Her zaman başkalarından bir adım öne çıkanları tanırsın. Adanaspor’un oyuncularını tanırsın da, Adanalı Mustafa’yı tanımazsın.”
Güldü: “Artık bilim adamlarının büyük boy resimleri dergilerin, gazetelerin filan parasız ilavelerinde basılmalı bana kalırsa.”
Delikanlı atıldı: ”Onların hayatlarından resimli roman da yapmalı.”
Profesör yüzünü buruşturdu: “Yok,” dedi. “Resimli roman okuyanları henüz kandıramayız bu işte. Onların bilim adamı olmaya özeneceklerini pek sanmıyorum. Biz biraz gerçekçi olalım: Şimdilik resimsiz bir romanla yetinelim.”
İNCE MEMED: HAKLI İSYANIYLA BÜTÜN MECBUR İNSANLARIN İDOLÜ OLAN EŞKIYA! II. Adnan Menderes hükümeti görevde. Mecliste sert tartışmalar sürüyor. CHP'nin İstanbul şubesi mühürleniyor. Dünyada ve Türkiye'de tarih, sessizce kendini yazıyor.Avrupa Birliği'nin 4 ay içinde kurulacağı haberleri çıkıyor. 1953 Nobel Edebiyat Ödülü İngiltere Başbakanı Winston