Belki akşamları Doktor'un zarif hazeran sandalyesinin yanına mavi, boyaları dökülmüş bir kır iskemlesi çeker, o sustuğu vakit üstüne çıkıp, kalabalıktan yol bulduğu ölçüde Taksim'e doğru esen ılık rüzgâr boğazımdan bağladığım kırmızı ipek pelerini şişirirken, gelene geçene, merhametli bir anlarını kollayarak ve gözlerine bakmayı da deneyerek, öyküler anlatırdım. Örneğin güzelim İstanbul'a asla bir tepeden değil, pis kokulu çukurlarından bakan şen bir kalkışma öyküsü! Ya da Camısab'ın yazgı çukuruna atılmasının ardından ona yol gösteren ışıklı Şahmaran'ı ve tavus kuşunun ihmalkârlığı yüzünden cennete sızan, Adem-Havva ikilisine elma sunan, dolayısıyla cümlemize oyun kurup bu hallere düşmemize neden olan, adı kutsal kitaplarda geçiyor mu, şimdi unuttum, o uğursuz lümpen yılanı karşılaştırır, sadece yılanları değil, tilkileri, sansarları, bir de tabiî gökten inen koçları, evliya keçileri, arap küheylanları, ebâbilleri diyalektik bir biçimde hikâye ederdim. Şu yanımızdan akan, insanlaşmaları ayyuka çıkmış insanların bir belleği var mı?
Sayfa 108 - Son GörüşmeKitabı okudu
Şimdi bir yazı yazacak olsam, bu kalabalık caddedeki somut durumun somut bir tahlilini yapacak olsam, insanların kılcal damarlarına kadar sızan ve gitgide konuşma kapasitelerini tekdüzeliğe ve anlaşılmazlığa iten düzene yaslanma aymazlığından başlardım da, sonu nereye varırdı bilmiyorum. Belki akşamları Doktor'un zarif hazeran sandalyesinin yanına mavi, boyaları dökülmüş bir kır iskemlesi çeker, o sustuğu vakit üstüne çıkıp, kalabalıktan yol bulduğu ölçüde Taksim'e doğru esen ılık rüzgâr boğazımdan bağladığım kırmızı ipek pelerini şişirirken, gelene geçene, merhametli bir anlarını kollayarak ve gözlerine bakmayı da deneyerek, öyküler anlatırdım. Örneğin güzelim İstanbul'a asla bir tepeden değil, pis kokulu çukurlarından bakan şen bir kalkışma öyküsü! Ya da Camısab'ın yazgı çukuruna atılmasının ardından ona yol gösteren ışıklı Şahmaran'ı ve tavus kuşunun ihmalkârlığı yüzünden cennete sızan, Adem-Havva ikilisine elma sunan, dolayısıyla cümlemize oyun kurup bu hallere düşmemize neden olan, adı kutsal kitaplarda geçiyor mu, şimdi unuttum, o uğursuz lümpen yılanı karşılaştırır, sadece yılanları değil, tilkileri, sansarları, bir de tabiî gökten inen koçları, evliya keçileri, arap küheylanları, ebâbilleri diyalektik bir biçimde hikâye ederdim. Şu yanımızdan akan, insanlaşmaları ayyuka çıkmış insanların bir belleği var mı?
Sayfa 108 - Son GörüşmeKitabı okudu
Reklam
insan nedir ?
Oysa Adem, ey güzel yolcu, sen öyle misin? Hatırla nasıl yaratıldığını. Bu toprak bedene neler katılıp karıldığını, suyuna mizacına neler karıştırıldığını. Hani ruhun, hamurunun yoğrulma­sına tanık tutulmuştu. Bir yanın karanlık senin bir yanın ışık. Bir yanın melek kanadı bir yanın şeytan ıslığı. Bir yanın çamur beden, bir yanın kutsal ruh. Bir yanın iyiliğe açık bir yanın iyiliğe kapalı. Tek başına ne duru iyilik ne de saf kötülük sensin. Ne baştan ayağa cennetsin ne de tümüyle cehennemsin. Aynı ânda birbirine zıt iki şeysin. İçinde iyilik ve kötülüğü besleyip büyütecek yeteneğe aynı ânda rastlayacaksın. Hataya da sevaba da aynı derecede ehli­yetli olacaksın. Bir yanın yükselmeye çekecek seni bir yanın düş­tükçe düş diyecek. Zirvelerle çukurlar arasında gidip geleceksin.Ama. Bu ikilik kabahatin değil senin mahiyetin. Üstünlüğün, zayıflığın olan bu şeyde. Tepeden tırnağa çamursun Âdem ilk bakış­ta. Toprağın topraklığına batmış gibisin. Ama bu halinle kıymetli­sin. Çünkü bu halini aşabilirsin. İçindeki kutsal ruha sahip çıkabi­lirsin. İşte o zaman melek değil ama melekler gibisin. Ve ey Âdem unutma, böyle bir tartıda melek gibi olmak melek olmaktan ağır çeker. Çünkü sen o iki şey arasında özgür irade-bilinçli seçimsin.
Sayfa 40 - TimaşKitabı okuyor
Allah vahiy yolu ile Hz. Adem'e şunları bildirdi; "Yâ Adem! soyundan gelenlere. Sen sıkıntı ve kederi miras bırakıyorsun. Ben de onlara tevbeyi miras sayıyorum. Onlar içinden hangisi bana dua ederse. Senin dileğini nasıl yerine getirdimse onun da duasını öylece kabul ederim. Kim Benden günahlarının bağışlanmasını isterse, bağışımı ondan esirgemem. Çünki Ben; Bana el açanların en yakını ve dileklerinin karşılayıcısıyım. Günahlarından tevbe edenleri, duaları kabul edilmiş, sevinçli ve güleryüzlü olarak kabirlerinden çıkarıp Mahşer'e yolcu ederim. "
Sayfa 82 - Çetin Yayınevi
“Seyyah aslında bir hakikat yolcusudur.Hakikatin izini sürmek için bıkmadan usanmadan yeryüzünün dört bir yanındaki işaretleri takip eden tutkulu bir yolcu…”
Sayfa 237
Okumak gerçekten zaman ve mekâna bambaşka bir anlam katıyordu. Bunu şu an çok daha iyi anlıyordum.
Reklam
Zaten hep böyle olurdu. Tehlikenin, sıkıntının zirve yaptığı anlarda içimi garip bir umursamazlık sarardı. Bu umursamazlık, boş vermişlik benim için adeta bir can simidi gibiydi.
Fakat benim pes etmeye hiç de niyetim yoktu. Çünkü eğer pes etmez, azim gösterirse yola çıkan kişinin mutlaka menziline ulaşacağına inanıyordum.
Dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanların verdikleri hürriyet mücadelesinin konuşulduğu bir evde büyüdüğüm için, çocukluk kahramanlarım da Müslüman önderlerden oluşurdu.
Yolculuk sadece gitmek demek değil; aynı zamanda var olmaktır. Arkanızda gezilmiş şehirler, upuzun yollar, bambaşka ülkeler ve birbirinden farklı insanlar bıraktıkça var olduğunuzu, hayatı doya doya yaşadığınızı daha fazla hisse- dersiniz. Bundan dolayı insan gitmelidir. Hiçbir özel hedefi olmasa bile sadece var olmak için gitmeli ve yeryüzünün fark- li diyarlarında kendi varoluş öyküsünün peşine düşmelidir. Çünkü yollar "hayat" denilen bilmeceyi çözebilmek için insa- na üst üste kapılar açar.
Reklam
Ve meridyenlere Dolanır sözleri Bir ucu bir uca Eyler Yol olur Yolcu olur Yoldaşına Terk eder Sevdalarını Nisan yağmurunun Çirkefliğinde Dellenir Bir yanı Çocuk Bir yanı insandır Adem ve Havva'nın Dölleri...Edip Onar
Sabredenler Alayı
Ey azmi zayıf olan yolcu! Yol uzundur. Adem bu yolda yoruldu. Nuh bu yolda mücadele etti. İbrahim bu yolda ateşe atıldı. İsmail bu yolda kurban edilmek için yere yatırıldı. Zekeriya bu yolda testere ile kesildi. Yahya bu yolda boğazlandı. Eyyub bu yolda sıkıntılara katlandı. Davud'un ağlaması bu yolda kat kat arttı. Allah'ın elçisi Muhammed bu yolda sihirbazlık ve delilikle itham edildi. Dişi kırıldı, başı ve yüzü yarıldı. Ashâbından Ömer b. el-Hattab, Osman, Ali, torunlarından Hz. Hüseyin, Saîd b. Cübeyr bu yolda işkence gördüler. Açıktır ki nihayetinde sabırdan başka çıkar yol yoktur.
Sayfa 243
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Dünya bizim neyimiz olur?
Merhum Neşet Ertaş, Yolcu türküsüne "Bir anadan dünyaya gelen yolcu / Görünce dünyaya gönül verdin mi?" diye sual ederek başlar. Yolcu olmak, misafir olmaktır zira; gönül vermek ise bağlanmaktır oysaki ve bağlanmak yolcu için anlamsız, garip bir ilişkiyi gündeme getirir. Nitekim bu garipliğe de atıf yaparak ozanımız türkünün sonunda terennümünü şöyle hitama erdirir: "Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz/ Dünya senin vatanın mı yurdun mu?" İnsan için en temel suallerden birisidir bu: Dünya bizim tam olarak neyimiz olur?
Çağ, Yok Oluş, Benlik, İslam, Roşa
_TARİH ÖNCESİ DEVİRLER_ _İnsanoğlunun ortaya çıkışıyla başlayıp, yazının icadına kadar geçen dönemdir. Taş ve Maden Devri olarak ikiye ayrılır. _1-Taş devri_ _a)- Eski Taş – Paleolitik devir: (M.Ö.2,5 milyon - M.Ö. 12.000) (avcı ve toplayıcı). Karain, Beldibi ve Belbaşı. Paleolitik Döneme ait ilk izlere İspanya’daki Altamira, Fransa’da Laskö
749 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.