Hayatını nasıl yaşayacağın sadece seni ilgilendirir. Fakat unutma, yüreklerimiz ve bedenlerimiz bize sadece bir kez için verilmiştir. Çoğumuz ister istemez, sanki yaşanacak iki hayatımız varmış; birisi taslak, öteki mükemmel versiyonmuş ve ikisinin arasında bir sürü versiyonlar varmış gibi yaşarız. Ama sadece bir tane vardır. sen bunu anlayamadan yüreğin yıpranır ve vücuduna gelince, ona bakacak pek kimse kalmayacağı, yaklaşmak isteyenin hiç olmadığı bir noktaya varırsın.
Herkesin içini okuyordu, fakat onların içini net olarak okumasının nedeni, insanlarda baktığı ilk şeyin, kendisinde gördüğü ve başkalarının görmesini istemeyeceği şey olmasıydı.
“Bazıları kendini düzeltir, bazıları kendini düzeltiyormuş gibi yapar, bazıları hiçbir zaman geri dönmez, bazıları daha başlamadan pısar kalır ve bazıları da yönlerinde bir değişiklik yapmaktan korktuklarından, kendilerini hayat boyu yanlış bir hayat yaşarken bulurlar.”
“Ben de senin gibiyim,” dedi. “Her şeyi hatırlıyorum.” Bir saniyeliğine durdum. Her şeyi hatırlıyorsan eğer, demek geldi içimden, ve gerçekten benim gibiysen, o zaman, yarın gitmeden önce ya da tam taksinin kapısını kapatmak üzereyken, diğer herkese hoşçakal demişken; yaşamda söylenecek hiçbir şey kalmamışken, o zaman, sadece bu kez, bana doğru dön, sadece bir jest ya da sonradan aklına gelmiş bir şey olsa da, seninle beraberken benim için her şeyden değerli olan, o zamanlar yaptığın gibi, yüzüme bak, göz göze gel ve adınla çağır beni.
Amor ch’a null’ amato amar perdona. Seven hiç kimseyi sevilmekten dışlamayan aşk; Francesca’nın Inferno’daki sözleri. Bekle ve umutlu ol. Ben umutluydum, fakat istediğim şey hep buydu belki de. Sonsuza dek beklemek.