Kültür endüstrisini akıllı kimselere açmak zaten büyük ölçüde yukarıdan düzenlenen piyasanın işlevidir.Piyasanın en parlak zamanlarda bile özgürlük, sanatta ve diğer tüm alanlarda aptalların açlıktan ölme özgürlüğünden ibaretti.
Bilindiği üzere, Sirenler efsanesi sesin baştan çıkarıcılığını simgeler. Sirenler bizi, daha iyi kararlarımızı bir yana bırakarak teslim olmaya, rasyonel farkındalığımızın sınırlarının ötesine geçmeye çağırarak, aklın atıl kaldığı bir sırada şarkı söylerler. Aydınlanmanın Diyalektiği'nde, Sirenlerin şarkısının sanatın kökenlerinde yatan o uyuşturucu kendinden geçişi ve Dionysosçu neşeyi ete kemiğe büründürdüğü, "benliğin coşkunlukla askıya alınması"na yönelik açık bir arzuya cevap verdiği ileri sürülür. Adorno ve Horkheimer kültür endüstrisinin Sirenvari cazibesine dair daha sonraki düşüncelerinde ödünsüz bir kararlılıkla Sirenlerin tehlikelerini vurgulasalar da, Sirenler kendini kaybetmenin hazlarını ve tehlikelerini temsil eder. Sirenlere teslim olmak, sadece kişinin iradesini devre dışı bırakması anlamına değil, aynı zamanda o iradeyi dışsal güçlerin denetimine bırakması anlamına da gelir. Sesin müzik ve müzikalliğinin bir gücün buyruğuna girme, yabancı yahut doğaüstü bir güç tarafından ele geçirilme düşünceleriyle bu kadar yoğun şekilde iç içe olması, bunların büyülenme soykütüğü ve fenomenolojisiyle ilişkisine dikkat çeker. Bu ele geçirilme hissi sadece bilinçli bir şekilde tasarlamadığı sözcüklere ses veren şairi değil, bilinçli olarak açıklayamayacağı bir biçimde bu sözcüklerin tınısının etkisinde kalan okur yahut dinleyiciyi de sarıp avucunun içine alır.