Hem dil ile alfabe aynı şey değildir hem de bir alfabeyi öğrenmek dili öğrenmek demek değildir. Alfabe 15 günde öğrenilir. Ancak hiçbir dil 15 günde öğrenilmez. Osmanlı'da halk yine Türkçe konuşuyordu. Sadece, konuşurken Türkçe kullandığı sözcükleri Arap harfleriyle yazıyordu. Mesela "yemek" yine yemekti. Elma yine elma, su yine su, ağaç yine ağaçtı. Ama bunu yazarken Latin alfabesi yerine Arap alfabesi kullanılıyordu. Neden Osmanlıca bir halk türküsü yoktur, bunu hiç düşündünüz mü? Dedelerimizin, babalarından öğrenerek Osmanlıca diye bir dil kullandığını, evlerimizde ara ara Osmanlıca konuşulduğunu görenimiz oldu mu hiç? Yoktur. Çünkü halk Türkçe konuşuyordu. Osmanlıca daha ziyade bir saray diliydi. Bir alfabe/harf devrimini dil devrimi diye anlatarak bu milleti senelerce zehirlediler.
Sayfa 72 - Minel YayınKitabı okudu
Önerme, Totoloji, Antikahraman
_Önerme (Görüş, düşünce, fikir)_ _Mantıkta, doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir ifadelere denir. En az iki terimden oluşan, içinde en az bir yargı ve bir doğruluk değeri taşıyan cümlelerdir. Soru ve emir tümceleri önerme olamaz çünkü bir soru ve emir doğruluk ifade etmez. Önermeler bir yargı bildirmelidir. _Önerme Türleri_ _1- Nitelik bakımından:
Reklam
Hem dil ile alfabe aynı şey değildir hem de bir alfabeyi öğrenmek dili öğrenmek demek değildir. Alfabe 15 günde öğrenilir. Ancak hiçbir dil 15 günde öğrenilmez. Osmanlı'da halk yine Türkçe konuşuyordu. Sadece, konuşurken Türkçe kullandığı sözcükleri Arap harfleriyle yazıyordu. Mesela "yemek" yine yemekti. Elma yine elma, su yine su, ağaç yine ağaçtı. Ama bunu yazarken Latin alfabesi yerine Arap alfabesi kullanılıyordu. Neden Osmanlıca bir halk türküsü yoktur, bunu hiç düşündünüz mü? Dedelerimizin, babalarından öğrenerek Osmanlıca diye bir dil kullandığını, evlerimizde ara ara Osmanlıca konuşulduğunu görenimiz oldu mu hiç? Yoktur
Sayfa 71 - Minel YayınKitabı okudu
Sâmirî'nin böğüren buzağıyı ortaya çıkarması bu bağlamda değerlendirildiğinde,onun usta bir sihirbaz Sâmirî tarafından yapılan buzağı, Yahudi kaynaklarında sihir konusunda önemli bir yer tutan golemi andırmaktadır. Yahudi geleneğinde golem, ruhsuz canlı olarak bilinmektedir. Tanrı'nın özel isimlerinin veya bazı özel duaların söylenmesi gibi çeşitli tılsımlı faaliyetlerle golem meydana getirilmektedir. Cenin ya da oluşmamış beden (galmi) anlamında Mezmurlar geçen bu ifade, genellikle canlı, fakat ruhu olmayan varlıklar anlamında kullanılmaktadır. Örneğin; Talmud'a göre Hz. Âdem, ruh üflenmeden önce golemdi. Golemler, bir nevi sihirbazların kendi özel işleri için bir köle gibi görev yapmaları adına icat edilirler. Bunlar, toprak, taş, ağaç ve demir gibi çeşitli materyallerden yapılır. Sefer Yetsira adlı Yahudi mistisizminin temel eserinde de İbrani alfabesi kullanılarak Tanrı'nın isimlerinin farklı kombinasyonlarla yazılması sonucunda golemler yaratılabileceği belirtilmektedir. Araf ve Taha surelerinde buzağı heykeli ifadesi' iclen ceseden' şeklinde kullanılmaktadır. Burada cesed kelimesi genellikle heykel şeklinde tercüme edilmektedir. Yukarıdaki bilgiler ışığında bu kelime, golem kelimesinin Arapça karşılığı olarak düşünülebilir.
Bunu izleyen hafta yapayalnız ve gerçeküstüydü, Yaprakların rengi değişiyordu, çok yağmur yağıyor, hava erkenden kararıyordu. Monmouth Yurdu'ndakiler alt kattaki şöminenin başında bir araya gelip fakülte binasından yürüttükleri ağaç kütüklerini yakıyor ve ayaklarında uzun çoraplarıyla sıcak elma şarabı içiyorlardı. Bense doğruca derse gidip
Runlar
Runlar, ilk Cermen kabilelerinin kendine özgü yazı sistemi olan Runik alfabesinin özgün harflerinden her biridir. Runik alfabesi, muhtemelen ilk ola­rak ağaç üzerine kazınmak üzere tasarlanmıştır. Bu yazı sisteminde eğri çizgilerden sakınılmıştır; çünkü eğrileri oymak kolay bir iş değildir. Ayrıca yatay çizgiler de yoktur; çünkü onları da ağacın çizgilerinden ayırmak zordur. Runlar salt harf olmanın ötesinde şeylerdir. Bunlar, her biri kendi anlamlı, sihirli adına sahip güçlü sembollerdir. Nors rahipleri runları hem dualarında hem de mezar taşlarını yazmak için kullanmıştır. Runlar, Nors halkların 10. ve 11. yüzyıllarda Hıristiyanlığa döndürülmesinin ardından, pagan çağrışımları nedeniyle yavaş yavaş kullanılmaz olmuştur. 15. yüzyıl civarında, İskandinavya'da Runik alfabenin yerini Latin alfabesi almıştır.
Reklam
Uzun bir aşk nedir sorusu¿
Anlamıştı ki aşk, geniş, inkâr edilmez bir iyilik ve doğruluk kaynağı olduğu kadar, aşırılık yada yanlış anlama halinde çirkinliklerin, sahteliklerin de kaynağıdır. İyi tarafı hangisi, kötü tarafı hangisi idi? İki taraf birbirinden nerede ayrılıyordu? ~ Kendine, "Aşkın sahte olanı hangisi?" sorusunu sorunca geçmişe ve bugüne ait sayısız
Dördüncü bölüm (8)Kitabı okudu
Ağaç...
'Gövdeye bakarken ağacı göremezsin."
Sayfa 241 - Altın KitaplarKitabı okudu
Size birkaç şey söyleyeyim...
"İrlanda alfabesi (ailm, beith, coll, dair,...vb.) hep ağaç adlarından alınma."
Sayfa 146Kitabı okudu
80 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
️Ah canım kitap sen nasıl güzel bir kitaptın. Nasıl güzel anlatmış. Çocuklarınıza bu kitabı kesinlikle almalı okumalısınız. Hatta sınıf öğretmeni arkadaşlarım bu kitabı hediye almalılar çocuklarına. Farketmeliler aramızda böyle özel çocuklar olabilir. Böyle özel çocukların da güzellikleri var değil mi? O çocuklar öyle özeller ki bu özel
Engelsiz Masallar
Engelsiz MasallarAyşegül Sözen Dağ · Cezve Çocuk Yayınları · 201841 okunma
Reklam
Latin alfabesinin tarihsel serüveni
Başlangıçta tek heceli olan ve bir sesli bir sessiz harften oluşan hecede, zaman içerisinde, sesli harfin kaybolması sonucunda sadece sessiz harf kalmıştır. Böylece akrofoninin yardımı ile harf yazısına geçilmiştir. Eski Sami yazılarından biri olan Fenike yazısında oluşan bu harf yazısı, Fenikeliler'in Akdeniz kıyılarında koloniler kurması sonucu, tüm Akdeniz çevresinde yaygınlaştı. M.Ö. IX. yüzyılda Fenikeli tüccarlar, M.Ö. XVI.-XV. yüzyılda icadettikleri bu alfabeyi Yunanistan'a getirdiler. M.Ö. V.-I. yüzyıllar arasında ise Kıbrıs, Malta, Sardunia, Massilia, Carthago üzerinden tüm dünyaya yayıldı. Bu semitik harf yazısı, eski Yunanistan'da, onların dil yapısına uyarlandı. Böylece Fenike alfabesine sesli harf eklenince, yazı soldan sağa doğru yazılan modern bir alfabe şeklini aldı. M.Ö. IX. ve VIII. yüzyıllarda eski Yunan kolonileri ile İtalya'nın güneyinde bilinen bu yazının mucidi olarak, Fenike kralı Agenor'un oğlu Cadmus bilinirse de; bu bilgi mitik bir açıklamadan öteye gidemez. Onun 24 harflik bir alfabe şeklini alması ise, Samos'lu Kallistratos'a bağlanır. Onlar taş, kemik, ağaç, ostraka üzerine yazdılar. Papyrus ancak V. yüzyılda yaygınlaştı. Daha sonra, Eukleides'in arhonluğu sırasında (M.Ö. 403/2) Atinalılar tarafından benimsenerek Ionia alfabesi adı ile resmen kabul edilecektir. Bu yazı sonraki yıllarda Latinler'e geçerek, Roma topraklarının genişlemesi ile geniş bir alana yayıldı.
Sayfa 56 - Türk Tarih Kurumu
27 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.