"Kahraman soylu bir ailenin çocuğu, genellikle bir kralın oğludur. Doğumu örneğin dünya nimetlerinden kaçınılan bir yaşam ya da uzun süren bir kısırlık dönemi ya da dış et­kenlerden kaynaklanan yasaklar ya da engellerden ötürü ebeveynlerin gizli birlikteliği gibi birtakım zorluklara gebe­dir. Hamilelik sırasında, hatta öncesinde genellikle babayı zor durumda bırakan, çocuğun doğumunu bildiren bir uya­rıda (rüya, kehanet) bulunulur. Bunun üzerine yeni doğan çocuğun sıklıkla babanın ya da onu temsil eden kişinin kışkırtması ile de öldürülmesine ya da terk edilmesine karar verilir; genellikle bir sandığın içinde su­ ya bırakılır. Sonra çocuk hayvanlar ya da sıradan insanlar (çobanlar) ta­rafından kurtarılır ve dişi bir hayvan ya da sıradan bir kadın tarafından emzirilir. Çocuk büyüdükten sonra, çok farklı yollardan geçerek soylu ailesini tekrar bulur, bir yandan babasından intikam alırken diğer bir yandan çevresi tarafından kabul görür, şan ve şöhrete kavuşur." Bu tarz bir doğum mitinin ilişkilendirildiği en eski tarihi kişilik Babil'in kurucusu (MÖ 2800 civan) Agadeli Sargon'dur.
Akad yasallık masalı:
''Akad devletinin kurucusu, imparatorluk ideolojisini, siyasal erki yasa dışı yoldan ele geçirdikten sonra adını değiştirip ''Şarrum-kin'' (Gerçek kral) yaparak başlatmıştı. Agadeli Sargon soylu olmadığını, haneden soyundan gelmediğini kabul etmesine karşın ''Gerçek kral'' olduğu savını nasıl iler sürebilmiştir.? Kendisinin, Aşk Tanrıçası İştar'ın hatırına ve tapınağa gelir sağlamak için dinsel bir görevle aşk yapan tapınak fahişelerinden birinin oğlu olduğunu söyleyerek. Ama söylediğine göre, Tanrıça İştar kendisini sevmiş, kollamış ve desteklemişti. Annesi onu ziftle sıvadığı bir sepete koyup suya saldığında, boğumadan bulunabilmişti. Sepet, Kiş kentine vardığında, bebeği bir bahçıvan görüp, alıp büyütmüştü. Gençlik yaşına ulaşınca Kiş egemeninin sarayına hizmetçi (saki, içki sunucu) olarak alınmıştı. Sonra egemenle arası bozulunca ona başkaldırmıştı. Kendisini seven İştar ve öteki tanrılar ondan yana olunca, Kiş'in eski egemenini ahırda bir domuz vurur gibi vurabilmişti, yazdırdığı yazıya göre.''
Sayfa 631Kitabı okudu
Reklam
Yunan biliminin altın çağı, Yunan edebiyatı ve sanatının altın çağı ile aynı zamana rastlar. Ana üssü Atina, dili Yunanca ve zamanı ise M.Ö. 5'inci ve 4'üncü yüzyıllardır. 5'inci yüzyıl, atom kuramını keşfeden Demokritos ve Leukippos gibi büyük filozoflara, Kioslu Hippokrates gibi matematikçilere, Philolaus gibi astronomlara, "tıbbın babası" olarak kabul edilen Koslu Hippokrates gibi hekimlere tanıklık etti. Bu altın çağ, Sokrates'in M.Ö. 399'da politik bir cinayete kurban gitmesiyle kapandı. 4'üncü yüzyıl bilimsel başarılar yönünden daha da zengindi ve bu yüzyıl, iki filozof tarafından, bütün geçmişin türlerinde en büyük olan iki şahsiyeti tarafından yönlendirildi: yüzyılın ilk yarısına Atina Akademi'sinin kurucusu olan Platon, ikinci yarısına ise aynı kentteki Lise'nin kurucusu olan Aristoteles hakim oldu. Bu adamların tesirleri bugüne kadar ulaştı. Öyle ki düşünen her insanın, her bilginin ya bir Platoncu veya bir Aristotelesci olduğu söylenebilir.
Sayfa 145
Platon Akademesi
Akademi'nin parlak bir matematik okulu olma özelliğinin kalmadığı açıktır. Hocaların ve öğrencilerin büyük çoğunluğu yalnızca Yeni Platoncu aritmetik ile, yani sayı mistisizmi ile ilgileniyorlardı. Mamafih, Larissalı Domninos bu akıma karşı tepki göstermeye ve Öklidçi sayılar teorisini canlandırmaya çaba harcamıştı. Akademi'nin varlığını sürdürdüğü dönemin son yüzyılında en büyük başhocası Proklos idi. Proklos menşe olarak Likyalıydı;[101] ama Bizans'ta doğmuş, İskenderiye'de öğrenim görmüştü; ancak Hypatia'nın bilgeliğinin kaynaklarından yararlanmak için artık çok geç olduğu için Atina'ya döndü ve 485'de ölünceye kadar Akademi'nin başhocalığını yaptı. Proklos'u en büyük methiyelerle yüceltmek isteyen kimseler ona "Yeni Platonculuğun Hegel'i" lakabını verdiler; o, felsefe, astronomi ve matematikle ilgilendiği halde, bir filozof olarak, bir astronom ya da matematikçi olduğundan muhakkak ki çok daha etkiliydi. Ama yine de Batlamyus astronomisine yazmış olduğu giriş ve Elementler'in I. kitabına yaptığı şerh için ona minnettarlık borcumuz var. Bu şerh, Öklid'in kaynaklarının tarihi açısından oldukça değerlidir; bize ulaşan malumatın çoğu iki Rodoslunun, Eudemos (M.Ö. IV-2) ve Geminos'un (M.Ö. I-1) kayıp eserlerinden elde edilmiştir. Proklos olmasaydı, bizim antik geometri hakkındaki bilgimiz, olduğundan çok daha fakir olurdu.
Öklid
Doğum ve ölüm yerleri ve tarihleri bilinmemektedir. Muhtemelen Atina'da eğitim görmüştü, ve eğer öyle ise, matematik eğitimini Akademi'de almıştır; İskenderiye'de I. Ptolemaios ve muhtemelen II. Ptolemaios zamınında yaşadı.
Sayfa 40
Bu tarz bir doğum mitinin ilişkilendirildiği en eski tarihi kişilik Babil'in kurucusu (MÖ 2800 civarı) Agadeli Sargon'dur. Ona atfedilen anlatıya burada değinmek, bize de yarar sağlayacaktır: "Ben Agade’nin güçlü kralı Sargon. Annem bir rahibeydi, babamın erkek kardeşi bizim dağlarımızda yaşardı, yine de babamı hiç tanımadım. Fırat kıyısındaki şehrim Azupira-ni'de rahibe olan annem bana hamile kaldı. Beni gizlice doğurdu. Beni kamıştan bir sepetin içine yatırdı, zift ile sıvadı ve beni boğulmama izin vermeyecek bir akıntının içine bıraktı. Akıntı su-tanrı Enki'ye sürükledi. Su-tanrı Enki, yüreğindeki iyilikle beni sudan çıkarttı. Su-tanrı Enki beni kendi oğlu gibi büyüttü. Su-tanrı Enki beni kendi bahçıvanı yaptı. Bahçıvanken beni îştar sevdi, kral oldum ve 45 yıl hükümdarlığımı sürdürdüm."
Sayfa 9
Reklam
24 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.