Beyaz Dağ doruklarında kara bir bulut tir tir titriyordu. Kan kızılı erken bir haziran inmişti dağın yamaçlarına. Kan revan içindeki Beyaz Dağ'a gözyaşı döküyordu matemli bir serçe.
Gözleri insan organının saçıldığı çalılıklara, küçük çayır otlarına ve sellerin açtığı derelere kilitlenmişti. Donup kalan sarkıt bir buzul gibiydi Gulê. Bir ağıt tuturmuştu, taa ciğerlerinden sökülüp gelen.