bu ılık kaynağa susamışlığını, bu ıssız ve uyuklayan dünyanın tüm anlamını, kendi ağzının içindeki bir sessizlik gibi o diri dudakların üzerinden kavramanın dayanılmaz isteğini duyuyordu.
Eğildi, dudaklarını bir kuşun üzerine koyuyormuş gibiydi. Lucienne inledi. Mersault onun dudaklarını dolu dolu ısırdı ve saniyeler boyunca, ağız ağıza, kendisini kolları arasında dünyayı sarıyormuş gibi hissettiği bir âleme taşıyan bu ılıklığı içine çekti.
Bu sırada kadın da sanki boğuluyormuş gibi ona sarılıyor, içine yuvarlandığı o derin, büyük delikten, atılışlarla yüzeye çıkıyor, dudaklarıyla erkeğin dudaklarını itiyor, sonra tekrar uzatıyor, buzlu ve siyah sulara düşüyor, bu sular da onu bir yığın Tanrı gibi yakıyordu...
Şu da unutulmamalı ki günlükler, sanat erlerinin çaptan düştükleri, ağız ağıza öpücük alamayacakları bir yaşa geldikleri vakit, anılara dönüşür. Çünkü onların artık anılarına kapanmaktan başka yapabilecekleri bir iş kalmamıştır.
Beckett Üçlemesi (Molly-Malone Ölüyor-Adlandırılamayan)
Bir ses var içimde benim sesim mi yok değil bu başka birinin sesi, devamlı yazmamı söylüyor, o ne derse onu yazıyorum ben. Sadece yazmak, sadece söz var gerisi gereksiz bir takım nesneler belki yazmam için gerekli nesneler sadece. Bir bedene bile ihtiyacım yok, bir ağız olsam hatta ağıza da
" içi ağız ağıza sessizlik doluydu.Clara aradan 9 yıl geçene kadar hiç konuşmadı, ancak 9 yıl sonra evlenmeyi tasarladığını bildirmek için ağzını açtı."