''Şiir yazar, şiire benzemez. Roman yazar, romana benzemez. Hele müzik, o ayrı hikâye.! Ankara'da -siz, isterseniz, İstanbul da diyebilirsiniz- gece gündüz kaldırım ölçer; burjuva salonlarında egosunu uyutur; burjuva olanaklarından yararlanarak adını yazara, ozana, ressama çıkartır; hiçliğini, sanki bir ölçüymüş gibi, getirip kor ortaya. Ölçü.! Ne ölçüsü be.?
Bir dâvası yoktur, bir kavgası yoktur. 'İnsanlarım' dedikçe mangalda kül koymaz, sıkıyı gördü mü sağdan geri eder. Rahatlığın aslanıdır, gürültünün sıçanı. Bir eli emekçinin cebindedir, bir eli başka çevrelerin havasında.. Celâl Vardar'ın dediği gibi, 'Suya dokunmazmış-sabuna dokunmazmış-Pise bak.'
(..) Ağzının içinde geveler durur birtakım sözleri. Bunların anlaşılması değil, anlaşılmaması önemlidir. Anlaşılırsa hapı yuttu demektir. Zaten sermayesi ne ki.! 'İyi' dersin, 'bunalım. Anladık. Haklısın. Ama, hangi bunalım bu.? Kimin, neyin, nerenin, hangi ülkenin bunalımı bu.?'
Şaşkınlığı kareleşir, kübleşir. Kendini tanımıyor, çevresini tanımıyor ki.! Ne bilsin, kimin, neyin, nerenin bunalımı olduğunu.! Bunalım işte.. Bunalım..