Perşembe sabahı uykudan rahatsız, düşünceli kalktım: *Asla iyileşmeyeceğim, ne yapacağım?" Gün ilerledikçe, daha çok depresyona giriyordum. Gözyaşlarımın boşal- mak üzere olduğunu hissediyordum. Kendimi çok umut- suz hissediyordum. Ansızın, paradoksik niyeti depresyona uygulamaya karar verdim. "Ne kadar depresyonlu olabi- leceğimi göreceğim," dedim kendi kendime. "Gerçekten depresyona girip ağlayacağım, her yerde ağlayacağım," diye düşündüm. Büyük gözyaşı damlalarımın yanakla- rımdan aşağı süzüldüğünü hayal ettim; hayalimde öylesi- ne ağlıyordum ki evi sel basmıştı. Kafamda bu düşünce ve manzarayla gülmeye başladım. Kız kardeşimin eve gelip "Esther, ne haltlar karıştırıyorsun? Evi sele verecek kadar mı ağladın?" dediğini hayal ettim. Evet, Dr. Frankl, ka- famda canlandırdığım bu sahneye o kadar güldüm ki, çok güldüğüm için korkmaya başladım. Bunun üzerine "Öyle çok ve yüksek sesle kahkaha atacağım ki bütün komşular kimin böyle güldüğünü görmek için koşarak gelecekler," dedim kendi kendime. Bu beni biraz rahatlatır gibi oldu. Bunlar Perşembe günü olanlar, bugünse Cumartesi ve depresyondan eser yok. Sanırım paradoksik niyet kullan- mam, aynanın karşısında ağlamaya benziyor; her nasılsa ağlamanıza engel oluyor. Aynaya bakarken ağlayamam. NOT: Bu mektubu yardım için yazmadım, çünkü kendi- me zaten yardım ettim.
Yol arkadaşı, dostu, sırdaşı, birtanecik eşi Coşkun'u kaybetmenin etkisinden henüz kurtulamamışken Muammer Hoca'nın öldürüldüğü haberini almıştı. Ahhh hocam, ah ağabeyim, ah! Sesin kulağımda! Dün gibi!
"Biz bu derneği Atatürk'ü anmak için kurmadık Bahriye! O ölmüş, etten kemikten bir insan... Biz bu derneği onun fikirlerini, ilkelerini, devrimlerini korumak ve yaşatmak için kurduk. O ilkeleri kaybedersek Türkiye'de demokrasiyi kaybederiz!"