Yaşam ve ölüm arasındaki çizgi bazen çok incelebilir. Bu çizgide yaşanan hayatlar vardır. Can yıkıcı hayatlar.
Emek emek büyütülen sevgiler vardır. Cesaret olmadan tek adım atılamayacak tehlikelerin içine sokar insanı. Acıya beklenmedik faturalar çıkarır. En umulmadık anda, renkler değişir.
Küçücük bir yaşamın ardında kalan, insanın kendisinden
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
Ağrı askeri hastanesi doktorları, benim mide ülserim dolaysıyla, ikiye ayrılmışlar. Sonunda, Ankara Gülhane Tıp Akademisi Hastanesi’ne yollanmam için karar çıktı.
Ankara’ya geldiğimde doktorlar, beni önce, astsubay hastalarının yattığı koğuşa aldılar. Sonra da bir general odasına. Patnos’ta er, Ankara’da general..Gel keyfim gel!
General odasına yattığım gecenin sabahı, odayı temizlemek için bir hademe kapıyı açtı. Baktı ki içeride pijamalar içerisinde, saçları kesik, gözlüklü bir adam oturuyor. Alışkanlıktan olacak :
- Paşam girebilir miyim?...deyince beni gülmek aldı.
Paşaya bak paşaya!
Hademe, sonra garip garip bakmaya başladı. Paşa desen , paşa değil; er desen, paşa odasında pijama ile ne arıyor. Sordu:
- Paşam rahatsızlığınız ne?
Ne deyim; kesik saçlarımı düşünüp hademeyi yanıtladım;
Saçkıran,saçkıran…Saçlarımı onun için kestiler….
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
22 Ekim 2016
Neredeyse iki ay süren bir okuma sonunda, bugün, bu akşam Çehov külliyatımın, yani "Çehov mevsimi"nin ikinci cildini bitirmek nasip oldu. Çok zor bir iki ay gibiydi sanki, başıma gelmeyen gelince, kitapları okumak zorlaştı, okumakta zorlanınca isteksizlik arttı, ve en yakınım dediğim Çehov bile biraz biraz yabancı gibi