Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti.
Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?"
Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Türkiye'nin demokratik bir ülke olamamasının önündeki en büyük engellerden birinin problemlerin açıkça konuşulamaması olduğunu teslim edersiniz herhalde. Biraz indirgemecilik olacak ama "nerede çokluk orada bokluk", "ağzı olan konuşuyor" ya da "sus ki adam sansınlar" gibi lafların yerleştiği bir toplumda insanların birbirlerinin görüşlerini saygılı bir biçimde dinleyip karşı argümanlar üretmesi ya da daha Osmanlıca tabirle fikir teatisi yapması pek mümkün görünmüyor. Bu son cümleye şüpheyle yaklaşanları, birbirlerini sürekli "şerefsiz"likle suçlayan demagogları ya da en ufak tartışmayı atışmaya çeviren sosyal medya kullanıcılarını hatırlamaya davet ediyoruz.
Yeni bir şeyler denediğinde, emek gösterdiğinde, fedakârlık yaptığında ve sonucunda başarısız olduğunda cesaretinden ötürü kimse seni alkışlamıyor, aksine başarısız olduğun için yerin dibine sokuyor, biliyorum. Neden yapmadınlar, niçin böylesinler söyle dursun seni ilk başarısızlığında yaralıyor herkes. Aslında en acımasız olan etraftaki insanlar değil, biliyor musun? Onları kafanda sessize alabilirsin. O nerden bilsin ki, ya ağzı var konuşuyor diye geçiştirebilirsin.
80. Ebû Hüreyre (ra) diyor ki:
“Resûlullah (sav):
‘Sizden biriniz nereye varacağını bilmediği bir laf eder ve bu yüzden yetmiş sene ateşe düşer’ dedi.”
Ebu Hilâl şöyle demiştir:
"Ben Katâde'ye bir soru sordum.
'Bilmiyorum' dedi.
'Kendi görüşünüzü söyleyin' dedim.
'Kırk senedir asla kendi kafamdan bir görüş belirtmedim' dedi.
Bunu söylediğinde elli yaşındaydı.
(Cilt; 5/s.273)
_Binbir Gece Masalları'nı anlatan, Şehrazat’tır.
_Eski zamanlarda Hint ve Çin diyarlarında hüküm süren Şehriyar ve Şahzaman adlı iki kardeş hükümdar, eşleri tarafından aldatılmışlar. Bu olayların etkisiyle Şehriyar, kendi ülkesinde, her gün bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirir olmuş; bu yüzden vezirin güzel, bilgili ve akıllı kızı
"Günümüzde ağzı olan konuşuyor, dili olan söylüyor, sesi çıkan bağırıyor, kalemi olan yazıyor. Maalesef sözlerin çoğaldığı, erdemin ve doğru eylemlerin azaldığı ve boş muhabbetlerin arttığı bir zamanı yaşıyoruz."
_Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp, mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız.
_Herkesin vardır bir köpeği. Bakan, kralın köpeği; memur, bakanın köpeği; kadın, kocasının köpeği, ya da adam karısının köpeği.
_Hakikati dinleyecek kadar güçlü olmadığınız için sıradan birisiniz.
_Yetenek ve erdemin insanlara bir
_İsa havarilerine, öleceğini ve 3 gün sonra dirileceğini söyledi. Onlar inanmadı. Bir bulut yaklaştı ve Tanrı: Oğlumu dinleyin dedi.
_İsa, 2 körü iyileştirdi. Sonra isa'ya içine cin girmiş birisini getirdiler. İsa cini kovunca adam sevinçten göbek attı.
_İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.
_Kim
Şu "zamanını böyle geçiriyor" deyişi temel bir cümle. Onların sorunu zaman; zamanı geçirmek; zamanın kendiliğinden, tek başına, onların çabasına gerek kalmadan, onları bunu yapmaya zorlamadan, yorgunluktan bitkin düşmüş yürüyüşçülerin içinden geçer gibi, kendi içlerinden akıp gitmesi; halam işte bu yüzden konuşuyor, ağzından çıkan sözler, zamanı gözle görünür biçimde devindiriyor, oysa ağzı kapalı kaldığında zamanın devinimi duruyor, dev cüssesiyle ve ağırlığıyla karanlıkların içinden beliriyor, buysa zavallı halamı korkutuyor ve paniğe kapılarak, telaş içinde, kızının çocuğunun ishali ile başının dertte olduğunu anlatacak birini arıyor... İşte, diyordu, var olduğu biçimiyle var olan zamanla yüzleşen yaşam; ve ben bu yüzleşmenin, can sıkıntısı denen şey olduğunu anladım.