Ah deniz, ah mavi sonsuzluk
Büyüyen dalgaların, med cezirlerin
İşte sığındım sana kötülüklerinden kaçıp
İnsan kardeşlerimin
...
Ama hiçbir şey yetişemedi senin sonsuz maviliğine
Mavi sonsuzluğuna
Küçük bir ada olsaydım derdim
Issız, kederli, çorak
Karışıp gitseydim sana
Dünyadan ve dertlerden uzak
Ah deniz, ah mavi sonsuzluk
Büyük, dürüst ve temiz
Ahh!
Denize benzeyen insanlar
Nerdesiniz, nerdesiniz...
Dün gece abimlerde hayatıma baktım. Vaktiyle birbirinin gözünü kamaştıran iki aynanın arasında, onların birbirlerine yansımasıyla yok olan bir görüntü kalıntısı olduğumu gördüm. Kendime çok acıdım.
"Sen de biliyorsun ki aslında benim hatırım için yapmıyorsun bunu Martin, kendin için yapıyorsun. Eminim sigara sana da zarar veriyordur. Ayrıca herhangi bir şeyin kölesi olmak, tütün bile olsa hiç iyi bir şey değildir.”
Martin gülümsedi. “Ben her zaman senin kölen olacağım.”
“Bu durumda sana emir vermeye başlayacağım.”
Muzipçe ona bakarken derinlerinde bir yerde daha şimdiden bunun yerine en önemli isteğini söylemediğine pişman olmuştu bile.
“Emirleriniz can baş üstüne majesteleri."
"Ama biliyor musun, kadınları en çok kocaları öldürüyor, en yakınındakiler yani. Uzağındakiler, yabancılar değil de en güvendikleri, en çok, 'Bana kıyamaz,' dedikleri."
Annem bizi deniz kenarında bir tatile götürmüştü.
Babam bizimle asla tatile gelmedi. Bize asla yüzme öğretmedi. Bize asla kumdan kaleler yaparken yardım etmedi. Biz onu asla mayoyla görmedik. Biz onu her zaman fi tarihinden kalma deri çantası, doktor kılığında tanıdık.
Sunshine onu üzerinde hissetmenin verdiği keyifle neredeyse ağlayacaktı. Deri pantolonu en mahrem yerini okşarken dudakları dudaklarına işkence ediyordu. Yaptığı her harekette örgüleri oyna- şarak boynunu gıdıkıyordu. Bedeninde gezinen elleri ise günahkâr bir mükemmeliyete sahipti, her yerini araştırıyordu.
Uzaklaştığında neredeyse bir itiraz