Bırak o kordonu dedin, bıraktım ve çıktım dünyaya
İlk zorluğu buyurdun, memeyi bırak dedin, uzun emdimdi eminim.
Köyü bırakıyoruz dediydi baban biraktı hepimizi şehire
Saçını bırak, dedi annen berberde her sabah zor olur
Her gün taraması, başlarken ilkokula.
Ne berberi unuttun ne o günü.
O gün bugün saçın bir anlamı yok sende, arada
ah! öfke için geç vakitteyim
durup dururken bir yerde
karşıma çıkan rastlantıdayım
hafızasındayım eski bahçenin
sarhoş asmaların biriktirdiği
bogazımı yakan acı bir imgedeyim
güneşi anımsamada,
ve orada durmakta
ama orada kaybolmaktayrm
ah! öfke için geç.
çok geç öfke için
durgun gölü bulandırmak gerek...
“Yeryüzünün acı bilgisine uyandık,
şaşkınlığa.
Derin uçurumlardan doğrulup doruğa,
yollarda kabuklar soyunduk.
Dilsizmiş dağ, ses etmemiş bize
merhamet ettik bakıp halimize
-Ah boynumuz ağırdı bize
boyumuzdan büyük yükler edindik.”
Ah Ingeborg,
Nasılsın?
Sen hep ölümü düşünmek gibisin,
Sen "günü bölen çan sesleri gibi
barışın ve mutluluğun yakasına yapışan
ve olgun tarladaki orakları andıran
o büyük dünya korkusunun çocuğu"sun.