Öyle sandınız demek, -diye haykırdım tuhaf bir keyifle.- Ah pek de hoş bir saflık! Evet efendim, köleniz olmak benim için zevktir. Sefilliğin, alçalmanın en son mertebesinde bile bir zevk vardır, -diye saçmalamaya devam ettim.- Belki kamçılanmakta da, kamçının sırtta şaklayıp eti parçalamasında da zevk vardır... Fakat ben başka zevkler de duymak istiyorum belki.
Akıl fikir versin
Günler geceler süren araştırmalar, okumalar, gözlemler ve derinlemesine yapılmış incelemelerle geçirilmiş -dile kolay- altmış günlük kocaman bir hayatın neticesinde, kâinatın anlaşılması en güç yaratıkları olan insanlar hakkında vereceğim hüküm şudur efendim: Çıldırmışlar! Evet! Çıldırmışlar! İnsanların hepsi çıldırmış! Çok mu sert buldunuz? Ah, bu hükmü ilk zamanlar ben de çok sert bulur ve insanları daha bir azimle anlamaya çalışırdım. Fakat yaptığım tüm çalışmalar zaman içerisinde beni bu fikre daha da bağlamaktan başka bir işe yaramadı. İna- nın çok uğraştım bayım. İnsanların çıldırmış olduğu düşüncesini çürütebilmek için, inanın çok uğraştım. Fakat nafile. Üstelik insanların çıldırmış olduğuna karar veren ilk sinek ben değilim ve sizi temin ederim, bu ihtiyar dünya milyarlarca sineğin önümüzdeki yüzyıllar boyunca böyle düşündüğüne tanıklık edecek. Zira atalarımız aklımızın yarısıdır! Evet! Biz sinekler bir konuda sıhhatli bir hükme varabilmek için, gözlem ve deneylerden yararlandığımız kadar, tarihimizden de yararlanırız. Beylik bir laf olacak ama geçmişi bilmeden geleceği kurmak imkânsızdır.
Reklam
Sonra bana “Efendim! Ne dediniz?” diye sordu. Ben de, “Ah bir bilseydim, ah bir bilebilseydim Hangi kalbe sahipler, acaba biliyorlar mı? dedim. Bunun üzerine, “Hayret!” dedi. “Sana şaştım kaldım. Sen ki çağının arifisin, böyle sözler söylüyorsun. İnsan bir şeye sahip olursa, onun ne olduğunu bilmez mi? Ayrıca insan bir şeye ancak onu tanıdıktan sonra sahip olmaz mı? Bir şeyi bilmek istemek onun yokluğunu düşünmeyi mi gerektirir? Oysa usul, hakkı söylemektir, hakkı düzgün bir dille anlatmaktır. Nasıl olur da senin gibi biri böyle bir şeye izin verir?
••• Çok medeni cesaret sahibi bir insanımdır. Fakat karşınızdaki medeni bir insan olmayınca sizin medeni cesaretiniz on para etmez, değil mi efendim. •••
Nesin YayıneviKitabı okudu
"Ah efendim, dedi, bizi bizden daha iyi biliyorlar; Mesnevi' yi de, Rubaiyat' ı da, Gazali' yi de, Farabi'yi de bizden daha çok okuyorlar; bizi bizden daha çok takdir ediyorlar."
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Bir bilseniz efendim İçin için ateşe verdim içimdeki beni Ah beni Hangi vadiler istedi de gitmedim Kıskandım da ne oldu, hayattan kendimi.
Sayfa 24 - Profil KitapKitabı okudu
Tüh be! Adamın günahını aldık boş yere (!)
Telgrafı alelacele okuyan Şerif Faysal karşımda renkten renge giriyordu. Nihayet dedi ki: - Ah Efendim! Bilmezsiniz ne kadar büyük bir azap hissediyorum. Hakikaten bu telgrafın yazılması pek büyük bir hatadir. Sizi temin ederim ki, pederim bunları bir kötü niyetle yazmamıştır. Bilirsiniz ki pederim pek iyi Türkçe bilmez. Binaenaleyh bu telgraf, pederin Arapça verdiği manayı anlayamayarak karmakarışık etmiş olan bir Türkçe kâtibin aklına estiği gibi yazmasının sonucu olmalı. Yoksa Allah muhafaza etsin, pederim böyle bir fikirde bulunur mu?
Ah Efendim...
Peygamberler ve bizim Peygamberimiz, vahyi ve ümmeti ilgilendirmeyen kendi özel ve beşerî hallerin­de, diğer insanlar gibi, bazı şeyleri unutabilirler, bazı şeyler akıllarına takılabilir, bazı işlerde sehv ve yanlış­lık yapabilirler. Onlar da hastalanabilir, acı ve ağrı çekebilirler. Peygamberlerin sevh ve yanlışlığı nadir, fa­kat hastalık, ağrı ve musibetleri çok olmuştur. Allah Resûlu Aleyhissalatu vesselâm bir hadis-i şerifte şöy­le buyurmuştur: "Bize (peygamberlere) verilen musibet, hastalık ve ağrılar normal olanların iki katıdırlar."
Sayfa 181Kitabı okudu
Ah efendim, bizim halkta henüz diğerlerinin fikirlerine hürmet etmek terbiyesi uyanamadı.
Reklam
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Öylesine insafsız bir efendi ki, ...
Bu dünyaya beni öldürmeye gelmiş olana Senin zincirlerinle bağlandıktan sonra, Dolup taştım acıyla, sevdalı gözyaşıyla Kendine esir aldı beni, kapattı sultasına; Öylesine insafsız bir efendi ki, İç çekişlerim mahvederken beni Ağlayıp sızlanmam ona kâr etmedi. Bütün yalvarmalarım uçup gitti rüzgârla Kimse dinlemiyor, kulak vermiyor bana Anbean büyüyor acım, artıyor arttıkça Yaşamak çileli ama ölüm nasıldır acaba? Ah! Soluyorum efendim, bana merhamet et Gelmez benim elimden, bari sen yardım et, Bağla onu zincirlere, sonra bana teslim et.
Sayfa 499 - Alfa 5. BaskıKitabı okudu
Ah efendim, merhamet yüce bir ruhun içini aydınlatacak tek ışıktır. Merhamet meşalesini diğer tüm erdemlerin önünde taşır.
Sayfa 484
...neyin var benim sevgilim derdim ona ellerin buz gibi rengin birdenbire soldu unut bütün bunları insanlarla gerçekleştirmek istediğin bütün hayallerini bana söyle bütün bunları seni dinlemek istiyorum o kadar çok yarım kalmış yaşantı birikti ki canım Günseli onların hepsini anlatsam kaldığım yerden yaşamağa kalksam benden kaçarsın hayır
Arslancığım..
Ah ! Naciye, senin benim olmanı ve yalnız benim sana bakınca başkalarının nazarı altında istihzaya dûçar olmamanı en büyük emelim olarak senden rica ederim. Ah! Seni ne kadar sevdiğimi bilsen bana o kadar acırdın ki, bütün arzularımın hülâsası olan bu sana mâlikiyet taassubuna kızmazdın
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.