Arkadaşlar selam.
Uzun bir süre oldu, sanırım 1.5 yıldır inceleme yapmıyorum. Bunun sebebi zorlu bir dönemden geçtim, kafa olarak iyi değildim; yeni yeni toparlanabildim.
Aklımdan inceleme fikri geçmiyordu, ancak son zamanlarda yazdığım bazı incelemelerden çok güzel dönütler aldım, kenarda köşede yazdığım bazı lakırtıların okurlar tarafından
100. incelemem en sevdiğim kitap için ve bu tabii ki tesadüf değil...
100. incelemeyi herhangi bir kitaba yazmak istemedim. Bana kitap okumayı sevdiren, hayatımı, mesleğimi belirleyen o kitap için yazmak istedim. Bir süredir kitap okumakta zorlanıyordum,
Çalıkuşu yine bana okumayı sevdirsin istedim; öyle de oldu, sayfalar aktı gitti sanki...
Bir
Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu'nu ilk olarak "İstanbul Kızı" adıyla dört perdelik bir piyes şeklinde kaleme almış ve Darülbedayi'ye sunmuştur. Ancak yazar, gerek Dârülbedayi piyesin içeriğindeki köy sahnelerini hoş karşılamadığı; gerekse kendisi eseri Türkçeyi iyi konuşamayan o zamanki kadın oyunculara oynatmak istemediği için eseri
Henrik Ibsen listemde olan bir yazardı. Aslında okumaya niyetlendiğim ilk kitabı 'Yaban Ördeği' olmuştu lakin sanırsam onu bir yerlere not edip sonrasında unutmuşum. Okumaya niyetlendiğim ikinci kitabı ise "Hayaletler"di André Gide bu kitap için "Günlük" kitabında tekrar okuduğu zamanda da çok etkileyici bulduğunu ifade etmişti
Selam millet. Keyifler nasıl? "Bu yine inceleme yazdığını sanarak ne yazmış bir bakalım hele!" diyenler toplaşsın bakalım, okuyalım :))
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa ile aynı satırları okumak bana büyük zevk veriyor. Onunla aynı hissi yaşadım mı acaba? O da burada güldü mü? Altını çizdiğimiz yerler aynı mıdır? Çalıkuşu'da bunlardan
Mülkiyet hissi tatmamış, bir yere ait olmaktansa gönle ait olmayı seçen koca yürekli bir baba ve oğlun hikayesi..
Ve hüzün yüklü ahbaplarından kısa kesitler..
Öyle samimi içimizden bir hikaye ki, sanki
günlük hayatımızda yanımızdan gelip geçen yüzlerce insandan birisinin yaşadığı sıradan bir yaşanmışlık olmasına rağmen, ahenkle sıralanmış cümleler ile yazarın tasvir yeteneğini çokca methedeceğimiz uzun bir hikaye.. ( Aynı kurduğum bu cümle gibi :)
Ah bu küçük kasabalar.
Her biri bir gizli sevda cehennemi ..
Kimsenin sevdiğine kolaylıkla kavuşamadığı, sevdaların ahirete kaldığı derin hikayeler..
Mustafa'nın dilinden bülbüle benzettiği Feride ile tanışma faslındaki üslubu beni bir süre tebbessüm ettirdi.
Her ilişkinin mayası bu ilk anlarda, ilk sani-
yelerde gizli değil midir? :)
Arkadaş edinmek, güvenmek için uzun zamanlara ihtiyaç olmadığı o güzel yılları anlatıp bu kitaptan uyarlanan filmini de izlemenizi şiddetle öneririm :3
Okuyup hemen sonrasında izlemek bambaşka bir lezzet verdi bana..
Vee bu kitabı okuyup akabinden filmini izlememi tavsiye eden bir insana da teşekkür etmek istiyorum...
Vesselam..
Uzun HikâyeMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 202336,1bin okunma
Küçük, masum bir yürekten dökülen sözcükler eşliğinde su misali akan bir eser.
Barış annesinden ayrı kalmamak için parmaklıklar ardında zor koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışan minik, meraklı, sorgulayan masum bir çocuk.
Eser Barış' ın kısa süre önce tahliye olan İnci adında arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor.
İnci'ye hasret , hiç tatmadığı özgür yaşama hasret Barış' ın minik yüreği #226869621 İnci'ye yazdığı bir mektupta duygulandıran sorularıyla hüzne boğuldum çoğu kez okurken.
Özellikle #226878309 burda geçen diyalog yüreğime dokundu.
Ah Barış, keşke bütün çocuklar eşit, demokratik şartlar altında mutlu bir şekilde yetiştirilse, canları isteyince pasta yiyebilse, ne çocuklar vurulsa ne kuşlar ne de uçurtmalar.
Sizin koğuşa yeni biri geldi. Kitap okuduğu için getirmişler. Hani kitap okumak güzeldi? Ben buradan çıkınca kitap okursam beni yine getirirler mi? Ben de o zaman kitap okumam.
Hiçbir zaman çözemiyoruz bu zamanın içindeki eşsiz bilmeceyi. Var olamıyoruz kendi benliğimizle hep eksik hep telaşlı. Zamanın kısalığından dem vuruyoruz. Ama bu kısa zamanı savuruyoruz hesapsızca. Tutamıyoruz bir yerlerden. Hayatın içinde mutluluk gizemini arıyoruz. Peki gerçekten hiç bulabilen oldu mu? Bilemiyorum ama hep bir arayış içinde olacağız.
Ah bu kitap beni bittirdi. Kitabı bitirdiğimde içimden bir şeyler koptu sanki. Arayışta olan, kaçan Feride ben miydim? Çünkü her satırda içim parçalandı. Kitabı okuyan biri değilde Feride'nin yaşadıklarını, hissettiklerini kendim yaşıyordum sanki.
Bu öyle bir eser ki pamuklara sarıp, saklayıp koruyasım geliyor. Öylesine güzel öylesine muhteşem ki...
Bir kere zengin değilim... işittiğime göre zengin olmayan kıza pek iltifat eden olmazmış... Sonra güzelliğim de yok... Bana sorarsanız bu, fukuralıktan daha büyük bir kusur...
Daha önce 12 yaşında okuduğum bu eser benim romanla olan ilk tanışmamdır. O yaşta bile beni oldukça etkisi altına almasına rağmen şimdi, 14 yıl sonra yeniden okuduğumda fark ettim ki hatırladığımdan bile daha eşsiz bir romanmış. Sayfalar fark etmeden elimin altından kayıp giderken okuduğum her cümle adeta kalbime işledi. Sanırım hayatım boyunca
Çalıkuşu , Atatürk’ün en sevdiği kitap hatta cephede savaşın ortasında azcık zamanda okuduğu kitap. Seni okumak 18 yaşıma nasip oldu.
Bir kimsesiz kızın ordan oraya savruluşu. Ah Feride ahh!!
Önce anneni sonra da babanı kaydettin. Kamran’ı çok sevdin o da sana hayatının en büyük kötülüğünü yaptı. Sonra ordan oraya savruldun.
Küçükken de o