Eski evler kadim dostlar gibidir. Hep hazırdır seni bağrına basmaya. Kapıları kilit bilmez. Açar girersin.. * Avlusuna attığın ilk adımda, karşılar seni tanıdık kokular. Ah! kaynayan reçel,
Hz Mevlana ...
Hazret-i Mevlânâ Eğitim Vadisinde Henüz Otuz Küsür Yaşlarında İken Zâhiri Bilginin Zirvesine Yaklaşır. Alacağı Mesafe Neredeyse Kalmamış Gibidir. Tam O Sıralarda Karşısına Sır Dolu Esrarengiz bir Derviş Çıkar : Şems-i Tebrizî. Elini öpüp kaybolur. Daha sonra tekrar gelir ve öyle bir sual sorar ki, kitapların satırları cevaptan habersizdir.
Reklam
LİRİZAN 4
Hadi bakalım tren yolcusu kalmasın. Elimde tek bir bavul ve geliyorum. Çocukların konuşmaları, sevgililerin birbiriyle olan temâşaları, yaşlı teyzelerin etrafı açık gözle seyretmeleri, uyuyan amcalar, makyajını düzelten kadınlar, kitap okumaya çalışan genç, pencere dibi ısınmaya çalışan ben. 5 saatlik yol yarı uykulu yarı gözlem ile bitirdim. Kalabalık arasın bana sallanan bir el gördüm.. -Soğukta neden geldin anne. - Olur mu birtanem ya özledim seni. Diyerek sarılması, ah özlemişim memleket havasını dedim içimden. - Araba uzakta mı anne? -Yok kalabalık diye otoparka koydum. Hava soğuktu, hızlı adımlarla arabaya doğru ilerledik. Küçük bir yer olduğu için de hemen eve geldik. Mis kokular kapıdan girerken geliyordu. Valizimi odama koydum. Mutfağa geçtim. -Hadi hadi hemen sofrayı hazırlayalım. Ev soğuk değil dimi? -Yo çok iyi anne. En azından benim evimden çok sıcak. -Eski evin, dedi annem hafiften kaşını çattı. Bir yandan da servis tabağını koydu önüme. " Artık buradasın diye düşünüyorum" Durdum, buradayım.. gitmeyi çok istedigim yerden, şimdi ise başladığım noktadayım. Elde hiçbir şey yok gibi. Ögretmen olmak için gitmiştim, ögretmen olarak döndüm mü? Özel okulda eğitmen, kısa süreliğine Editörlük, Büro Asistanı, Yönetici Asistanı, tekrar özel okul. Maaşımla kirayı ödeyemem, doğal gaz, elektrik faturaları derken kendimi istifa ederken buldum ve buradayım işte.. Zil çaldı...
KÖŞE 1. Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir Sen kaç köşeli yıldızsın
Eski evler kadim dostlar gibidir. Hep hazırdır seni bağrına basmaya. Kapıları kilit bilmez açar girersin.. Avlusuna attığın ilk adımda, Karşılar seni tanıdık kokular. Ah kaynayan reçel anne şefkati gibi çorba, Vefayı anımsatan kahve, Şifacı bir el gibi dokunur kanayan yerlerine. İçin ısınır aniden teklifsizce dalarsın odalarına. Uzanmıştır
Yürüyüş.. Ne müthiş. Sayfa sayfa.. Fasıl fasıl.. Fısıldanan cümleler olur her adımında..Yürüdükçe hanımeli çiçeklerinin.. İğde çiçeklerinin.. Ihlamur çiçeklerinin kokusu bir tılsımlı imza gibi atılır ruha. Sahne sahne her bir koku senaryosunu icra eder dimağımda. Şahane mi şahane. Ah bayıltıcı bakışlar gibi bu kokular... Ses de var, renk de var, aşk da var bu kokularda. Mezarda da var bu kokular.. Yeni doğan bir bebeğin beşiğinde de var. Bahçıvan bu güzellikler içinde yaşar da nasıl hayret makamının sırlarını devşiremez. Ya hu.
Reklam
EĞER BENİ UNUTURSAN
Bilmeni istediğim Bir şey var. Biliyorsun nasıl olduğunu: Kristal aya, uzun süren güzün Penceremdeki kızıl dalına Baktığımda, Kütüğün buruşuk bedeninden
Bir öyküm, 1980
 1980  İsmim Ali. Şeyh Nureddin’e bağlılığıyla mürit, Allah’a bağlılığıyla mümin bir babanın oğlu olarak 1950’de doğdum. Gençliğim, devrimci örgütlerin antikapitalist eylemler yaptığı 1980’lere denk gelir. Anlayacağınız 80 kuşağındanım.   Daha insanların at arabalarıyla yollar teptiği, yaşam alanları güneşin doğup battığı mesafenin gözle
Resim