“Az kaldı, ben de aranızda olacağım. Okumak neymiş göreceksiniz. Ben nasıl en baş birinci olacağım. Oh ne kolay işiniz var. Akşama kadar sen otur, öğretmen çırpınsın. Böyle işin canını yerim ben.”
Acıyorum annem gibi kadınlara. Yani yaşasa ne, ölse ne? Ölsün işte... Yok yok. Ondan önce babam ve Ersin ölmeli. Hatta bütün Ersin'ler, bütün âdemelması olanlar. Ah o Ersin'in âdemelması... Onun ademelmasına kıyabilseydim çoktan öldürmüştüm zaten...
.
.
Düşebileceğin en derin yerdeysen eğer, senin için tek yol kalmıştır, o da
Mustafa Çiftci İlk olarak şunu belirtmeliyim ki kişiliğimden kaynaklanan bir ön yargı ile kitaba başladım daha ilk sayfasında ön yargılarım yerle bir oldular. Öğrencilerimiz için hacmi dar kitap seçkisi hazırlığındayız. Yüzlerce kitap içinden nasibime düşen "Ah Mercimeğim" ve "Mustafa Çiftçi" ne güzel bir tanışma. Gelgelelim kitabın içeriğine: 6 başlığımız yani 6 farklı hikayemiz var. Her hikaye o kadar samimi ve o kadar içten ki içinizde çeşitli duygular fink atıyor. Anadolu ağzının kullanılması samimiyeti daha da canlı kılıyor. Hayatın inişli çıkışlı yolları her hikayenin çekirdeği gibi. Eserin sonunda çifte hüzün yaşamamak elde değil. Hem eser bitiyor diye üzülüyorsunuz hem de hikayenin hüznü kalbinizde geziyor.
Hikayeler sizi merakta bırakıyor, bir an önce neler olup biteceğini öğrenmek istiyorsunuz. Ve yazar size her detayı öyle güzel anlatıyor ki, sadece okumakla kalmıyor yaşananları hayal edebiliyorsunuz. İyi okumalar :)