Bir odun yanıyor ocakta
Aylardan şubat
Kar serpiyor dışarda.
Bir od yanıyor içimde
Aylardan yunus
Kan ağlıyor dostlar.
Aylardan temmuz
Yüreğimin külünde
Patlamamış bir kurşun.
Kan yağıyor dışarda.
“Ah min-el aşk’ demişti Osmanlı. ‘Aşktan bu yana...’
Aşktan önce. Aşktan sonra. Çünkü aşk bi milat. Takvimlerin kendini sıfırladığı, saatlerin yeniden ayarlandığı an. Aşktan önce olan biten her şey -mişli geçmiş. Adeta yaşanmamış. Bir şekilde hafızaya sonradan alınmış. Aşktan sonra olan her şey şimdiki zaman. Öncesi ve sonrası olmayan.
Uzakları yakın, olmazları olur eden bir efsun aşk. İnsana tükürdüğünü afiyetle yalatan, ettiği tüm büyük lafları bir bir hatırlatan, bileğinden kavradı mı sarsan, sarstı mı bırakmayan bir yudumcuk efsun.
Aşk bir kimyasal bileşim. Formülünde esrar var.”
Yüzünün aynası çağını şaşırmış Ah
min el aşk! levhası
iki kaşın arası nişangah
iki kaşın arası uçurum
birinden kaçan diğerine düşer
...
çatlar cam altındaki kalbin levhası
Sonrası: yok sonrası...