Julia, dudakları nefis bir sırıtışla büküldü. "Verdiğim sözleri oldukça ciddiye alırım," dedi Clay, parmaklarının arasındaki külotu çevirip, onun ayaklarındaki tutuşunu sıkılaştırırken. İç çamaşırını sabit tuttu ve Julia'nın ağzının açılıp kalmasını, gözlerinin huşuyla kapanmasını izleyerek, onun lezzetli, kayganlığı boyunca
Sayfa 88
Aman!.. Bizim yönetim duymasın. Ne iyi olurdu/ Bekarlığa vergi ödeseydiniz
Ey mutlu yalnızlık, ey yalnız mutluluk, derdi münzeviler ve keşişler; bu ayrıcalığın bedelini ödemek doğru. Uzak görüşlü faşizm, bekarları zaten vergilendirmişti. "Ah benim Pippo'm," diyor Trilussa'nın bir şiirinde bir kadın, Napoli'deki ilk gecenin sonrasında, "ne iyi olurdu/bekârlığa vergi ödeseydiniz!"
Sayfa 45 - YKY / 1.Baskı: İstanbul, Mayıs 2022 / Çeviren: Ibrahim Yasin GülerKitabı okuyor
Reklam
Ah diyorum başka da bir şey demiyorum :)
Odandaki, o her zaman seni görebilen mutlu dolap olsam, ne iyi olurdu: Seyrederdim seni, koltukta oturuşunu, mektup yazışını, yatışını ya da uykuya dalışını.
Anı
Kitaplığımda ayrı dolaplarda dosyalar içinde duruyor bütün o sevi belgeleri. Ne çok, ne çok... Onlar benim en değerli zenginliklerim: ihanete uğramışlıklarım, aldatılmalarım, acılarım, inandıklarım, sevgilerim, yürek çarpıntılarım, bulut oluşum, yağmur oluşum, yel oluşum... Bu dosyaların hiç biri ölümümden sonra, benden geriye kalmamalı. Ah, bunları vasiyetimi yazıp belirtmeliydim. Dosyaların kimileri, hangi kadınım içinse ona geri verilecekti ya da adresine postalanacaktı. Pek çoğu da yakılacak... Hele üç kadınım var ki, onlara değin bütün belgeleri, eski yapı bir küçük sandığa koyup kendilerine gönderilmesini istiyordum, sedef işli ya da kakmalı, oymalı, işlemeli güzel sandıklar... Yazacaktım bütün bunları vasiyetime... O dosyalarda kurutulmuş çiçekler, yapraklar var, şiirlerimin hammaddeleri var, kâğıt peçetelere yazılmış notlar var, tiyatro biletleri, konser çağrılıkları... Birçoğu yakılacak. Bütün bu dosyalardan romanlar, oyunlar, anılar çıkacaktı. Daha önce kendim yakamazdım bunun için. Kıyamazdım da yakmaya... Kendimi yakmak gibi olurdu bu. Onlar canlıymış, benim canımdan parçalarmış gibi geliyor bana.
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
Kendi kendimden korkuyorum..
"Anneciğim,anneciğim... Kara topraklarda yatacağına kızının yanında bulunsan ne olurdu? Aç kollarını aç! Kucağını aç! Ah,üşüyorum,korkuyorum. Kendi hayalimden,kendi düşüncelerimden korkuyorum.Kendi kendimden korkuyorum. Kucağını açmazsan hiç olmazsa mezarını aç da ben de yanına sokulayım."
Değişmekten o kadar korkan, zihniyetlerinde, modalarında hiç değişmiyen Şark, eşyayı ve müesseseleri yerinde bırakmağa bir türlü razı olamaz. Unutulması, kendi köşesinde, kendi hayatım rahatça yaşaması gereken şeyler bizi âdeta rahatsız ediyor. Ah Namık Kemal, ne olurdu bize her şeyden evvel bir «seviye meselesi» olan hürriyet kelimesi yerine, o kadar âşıkı olduğun medeniyetin «birikme» olduğunu ve gerçek ilerlemenin «mevcudu muhafaza etmek» gibi bir esas şartı bulunduğunu öğretseydin.
Reklam
Fakat ne yazık ki, insan hayatında trajedi daha çok albayım. İnsan, çarkları tersine çeviremiyor. Ah, ne olurdu bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım! Seni, bütün kötülüklerinle birlikte seviyoruz, diyorlar ya, ondan istemiyorum işte. Sevseler de neden hiç unutamıyorlar? Genel af ne zaman çıkacak albayım? Hani bütün sonuçlarıyla suçları affeder ya, ne zaman kavuşacağız ona?
Sayfa 357 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Ahh Romeo
Romeo: Yarayla alay eder, yaralanmamış olan. Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden Sen ondan çok daha güzelsin diye. Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan, Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Ah keşke, sevdiğimiz ruha doğru eğilip bir aynadaki gibi suretimizi görebilsek, kendimizi okuduğumuz gibi, hatta kendimizden de iyi, başkasını okuyabilsek! Şefkat ne kadar dingin, aşk ne denli saf olurdu.
Reklam
Zamanın ayrıldığı bir yer var. Küçücük bir penceresi olan tıfıl bir hücre. Zamanın zaman olduğu, güleç ve cömert bir gökyüzünü görüyor o pencere. Oradan incecik sızan ışık demetlerine dikkatlice bakınca her birinde yeniden kainatlar meydana geliyor. Yokluğumun önemsiz olmasını ve eğer varsam da bunun zararsız olmasını diliyorum. Gece için yeniden şairlere bağırıyorum. Yeni gelen ritimler tedirgin ediyor beni. Alışmak istemediğim hislerimi alıp bir kaba doldurup arada sırada koklayıp tekrar yerine kaldırmak ne güzel olurdu. Fakat ben, mutfak lavabosunun altında sakladığım şişeleri açıp aynı kelimelerin tozunu alıyorum. Yaptığım bu. Sonra yeniden sesler gelmeye başlıyor. Kavuştuğum sessizlikse sadece huzursuz. Tek başına huzursuz. Çünkü kelimeleri her seferinde birilerine veriyorum. Durum bu. Hafıza zayıf. Güçsüz olmam, sabırsız ve ahlâksız olmam beni rezil olmaya mecbur ediyor. Fakat bildiğim şeyler var sanıyordum. Ayaklarımı koyduğum yerden çekmem gerekiyor. Bunu bana ben söylüyorum. Ah! Kibrim beni öldürüyor. Ruhum küçük istirahatgâhında duvarları yumrukluyor. Yaralanmadık yeri kalmamış. Ücra yerlerde bir araya gelmiş iştahsız ve kirli çocuklara takılıyor aklım.
ah vasyacığım iyi niyetinden ne hale geldin
+"Neden aklını yitirdi?" -"Mi-min-nettarlıktan! —diyebildi ancak Arkadiy İvanoviç. Herkes yanıtı duyunca hayrete düşmüş, tuhaf karşılamış, kimse pek inandırıcı bulamamıştı: Nasıl olurdu, insan minnettarlıktan aklını yitirir miydi?
İkonik
ah bu kısmını anlatmak kolay değil. ben doğuştan bir hikâye anlatıcısıyım. tiyatro için şaşmaz bir içgüdüm var. ne olması gerektiğini aktarmak istiyorum: nasıl öne sıçrayıp "hayıııır!" diye bağırdığımı ve bir akrobat gibi fırlayarak yanmış kibriti bir kenara attığımı, sonra da göz kamaştırıcı derecede yıldırım hızıyla bir dizi shaolin hareketleri yaptığımı, nero'nun kafasını kırdığımı ve muhafızların kendilerine gelmeden defterlerini dürdüğümü... ah, evet. böylesi mükemmel olurdu. heyhat, ne var ki gerçekler beni bağlıyor. seni lanet olası gerçek! aslında "hıyııır, yapmeaaa!" gibi bir şeyler geveledim. brezilya bayraklı bandanamı sihrinin düşmanlarımı yok edeceği umuduyla sallamış olabilirim.
Sayfa 314 - apollonKitabı okudu
"Ah, ne iyi olurdu Agathon, demiş, iki insan birbirine dokununca, bilgi, dolu olandan boş olana akabilseydi!"
Ah! Ne olurdu, insanın mutluluğa en çok inandığı bir durumda kalabilmesi mümkün olsaydı!