“Ah ruhum, dertlerini dökmektense gülümsemeyi tercih ediyorsun.” Friedrich Nietzsche
“Ah ruhum, dertlerini dökmektense gülümsemeyi tercih ediyorsun.” -Friedrich Nietzsche
Reklam
“Ah ruhum, dertlerini dökmektense gülümsemeyi tercih ediyorsun.”
Ah ruhum, dertlerini dökmektense gülümsemeyi tercih ediyorsun. Friedrich Nietzsche
-Çok fena! Hep aynı terane! Evini inşa etmeyi bitiren bir insan sonunda, aslında inşaata başlamadan önce mutlaka bilmesi gereken bir şeyi, inşaat sürecinde öğrenmiş olduğunu fark eder. Ah o ebedi, yorucu "çok geç!" - Bitmiş olan her şeyin melankolisi!...
Sayfa 242Kitabı okudu
Ah o kadar şehvet duyulur ki yükseklere! Öyle sancıları vardır ki hırslıların! Şehvetlilerden ve hırslılardan olmadığını göster bana!
Sayfa 57 - İş Bankası YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
“Zaman hapishanesinden kaçmanın bir yolu yok muydu?Ah, keşke tekrar en baştan başlayabilseydi! Ama nasıl? Nerden? Kiminle? “
Ah, bu ruhun kendisi de hâlâ çok zayıf, iğrenç ve açlıktan ölmek üzereydi: acımasızlık da bu ruhun şehvetiydi!
Sayfa 7 - İş Bankası YayınlarıKitabı okuyor
Mumyalara aşık olur kimi, kimi de hortlaklara; ikisi de aynı ölçüde düşmandır ete ve kana -ah nasıl ikisi de ters gelir beğenime! Çünkü kanı severim ben. Ve herkesin tükürüp kustuğu yerde oturmak ve kalmak da istemem; işte budur benim beğenim, – hırsızların ve yalan yere yemin edenlerin arasında yaşarım daha iyi. Hiç kimse ağzında altın
Ah kardeşlerim, her kim ki bir ilktir, o her zaman kurban edilir.
Reklam
Biz kendimizi bilmiyoruz, biz bilenler, biz kendimiz, kendimizi bilmiyoruz: İyi nedeni var bunun. Hiç aramadık kendimizi- nasıl olacak da bulacağız kendimizi günün birinde? Haklıydılar “ hazineniz neredeyse, yüreğiniz de oradadır” demekle; bizim hazinemiz bilgimizin arı kovanlarının durduğu yerdedir. Oraya doğru yol alıyoruz hep, doğuştan kanatlı hayvanlar ve tinin balözü toplayan arıları olarak; yürekten önemsediğimiz tek bir şey var aslında -“yuvaya bir şey getirmek.” Yaşamın diğer yanına, “yaşantı” denen yanına gelince- onun için hangimizin, en azından yetecek kadar ciddiyeti var? Ya da yeterli mi zamanı? Korkarım hiç tam anlamıyla “veremedik kendimizi” böyle şeylere: yüreğimiz orada değil, hatta kulağımız bile değil! Daha çok, kendi içine gömülmüş ve ilahi dalgınlıkta birinin, tüm gücüyle öğlenin on ikisini vuran çanın kulaklarında çınlayan sesiyle bir anda ayılıp, “Bu çalan neydi?” diye sorması gibi, bazen biz de sonradan kulaklarımızı ovuşturup, hepten şaşkın, hepten mahcup soruyoruz, “Neydi yaşadığımız?” dahası “Kimiz biz aslında?” diye; ve dediğim gibi sonradan sayıyoruz yaşantımızın, yaşamımızın, varoluşumuzun çınlayan on iki çan sesini -ah! yanlış da sayıyoruz üstelik… Zorunlu olarak yabancı kalıyoruz kendimize, anlamıyoruz kendimizi, yanılmak zorundayız kendimiz hakkında, “Kişi kendine en uzak olandır.” sözü geçerli bizler için sonsuza dek -kendimizi bilmeye gelince, “bilenler” değiliz biz…
Ama beni hiç durmadan insana doğru çekti bu yanıp tutuşan yaratma isteğim; taşı böyle arar çekiç de. Ah bir bilseniz , nasıl bir yontu taştır benim için,o yontular yontusu! Ah, taşların en sertinde ,en çirkininde mi uyumalıydı böyle! Azgınca vuruyor şimdi çekicim, acımadan vuruyor onu tutsak eden taşa. Yongalar savruluyor: Varsın savrulsun !
Sayfa 97 - Erasmus yayınlarıKitabı okudu
Sevgi ver bana. Etim ısıtır beni? Kim sever daha? Uzatın sıcak eller Kor yürekler verin bana. Bana en yalnız olana, Buz, yedi kat buz ah! . Özlemeyi öğretti düşmanı bana. Düşmanı, evet! Ey aman vermez düşman, ey, Kendini sun bana!
Ah ah
İhtiyaç yüzünden çocuk sahibi olmak, çocuğu yalnızlığından kurtulmak için kullanmak; hayatın amacının, kendinin bir başka kopyasını yaratmak olduğunu düşünmek yanlış. Döllerini geleceğe taşıyarak ölümsüzlüğü yakalamaya çalışmak yanlış; döllerin bilincini içermiyor ki.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.