Lisedeyken bu kitabı okuyup çok sevdiğimi hatırlıyordum ama sebebini unutmuştum. Tekrar okurken anlamış ve sevgimi kuvvetlendirmiş oldum.
Hüseyin Rahmi, o dönemde epeyce ortalığı karıştırmış olan kuyrukluyıldız mevzusunu kendi eleştirel ve mizahi üslubuyla anlatıyor bu kitapta. Bir yandan farklı bir kurgu ve aşk hikayesi üzerine detayları işliyor, bir yandan olayın aslını satır aralarına serpiyor ama bana sorarsanız en çok çoğu yönüyle yozlaşmış, tuhaflaşmış toplumu bir güzel eleştiriyor. (Kabul ediyorum, tuhaf bir cümle oldu bu.)
Okurken hem bolca güldüm hem de hafiften dehşete kapıldım. Zira anlatılan ve eleştirilen onca trajikomik vaka, sanki 90-100 yıl öncesine değil de bizzat günümüze aitmiş gibiydi. Aynı tuhaf, çarpık düşünce yapısı. Aynı kadın - erkek eşitsizliği, problemleri. Aynı bencillik ve kötülükler. Ayn tuhaf İslam algısı ve uygulamaları. Aynı cahillik ve ön yargılar... O kadar içimizden sorunlar ki hayret etmemek imkansız.
Kitapla ilgili en sevdiğim şeylerden biri bunca olumsuzluğu verirken moral bozmayıp çözüm üretmeye çalışması oldu. Of, yine mi aynı dertler diye düşünmüyorsunuz okurken. Yalnızca düşündürücü eleştiriler yapıyor yazar ve elbette bu da okumayı daha zevkli hale getiriyor.
Hala okumadıysanız kesinlikle tavsiye ederim. Edisyon güzel, kapak güzel, kitap hepsinden güzel. (Ah bir de mektuplar, mektuplaşma ve nahif aşklar güzel.) Alın, okuyun, sevdiklerinize hediye edin.