Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
...varoluyorum, bu işe girişen ben'im. Ben. Beden bir kez yaşamaya başlayınca artık o tek başına yaşıyor. Ama düşünce öyle mi? Onu sürdüren, gözler önüne seren ben'im. Yaşıyorum, yaşadığımı düşünüyorum. Ah bu varolma duygusu yok mu, büklüm büklüm bir duygu; ve bu duyguyu, usulusul, yavaş yavaş ben seriyorum gözler önüne... Düşünmeme bir engel olabilseydim!
Sayfa 201Kitabı okudu
Yönetici olan oydu, kadındı. Özel- likle Clay'in muhteşem suratındaki ifadeleri izlerken, onu okşarken gözlerinin yukarı doğru kaymasından bunu daha iyi anlayabiliyordu. Bu sırada Clay, Julia'nın avucunun içinde ileri geri gidip geliyordu. Julia boşta kalan elini süveterine sonra da sütyeninin kenarına daldırarak daha önce oraya
Sayfa 94
Reklam
aşık olmayacağım. eğer olursam, assınlar beni. hayır, olmayacağım. ah, ama onun gözleri! o gözlerindeki ışık olmasaydı sevemezdim onu. evet, onun o güzel gözleri yok mu! işte böyle, yalan söylemekten gırtlağıma kadar batmışım. Tanrı biliyor aşığım, bu aşk bana şiiri öğretti, beni melankolik yaptı.
"Sözde mezarları taşımışlar. Mezar taşınır mı hiç? Zaten taşımayıp, mezar taşlarını kırıp, mevtaların üstüne diktiler bu yedi başlı, yedi günahlı binayı. Ah o Menderes yok mu? Yazık oldu ona da ama..." diye söylenir sık sık Lerna Hanım.
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Anı
Kitaplığımda ayrı dolaplarda dosyalar içinde duruyor bütün o sevi belgeleri. Ne çok, ne çok... Onlar benim en değerli zenginliklerim: ihanete uğramışlıklarım, aldatılmalarım, acılarım, inandıklarım, sevgilerim, yürek çarpıntılarım, bulut oluşum, yağmur oluşum, yel oluşum... Bu dosyaların hiç biri ölümümden sonra, benden geriye kalmamalı. Ah, bunları vasiyetimi yazıp belirtmeliydim. Dosyaların kimileri, hangi kadınım içinse ona geri verilecekti ya da adresine postalanacaktı. Pek çoğu da yakılacak... Hele üç kadınım var ki, onlara değin bütün belgeleri, eski yapı bir küçük sandığa koyup kendilerine gönderilmesini istiyordum, sedef işli ya da kakmalı, oymalı, işlemeli güzel sandıklar... Yazacaktım bütün bunları vasiyetime... O dosyalarda kurutulmuş çiçekler, yapraklar var, şiirlerimin hammaddeleri var, kâğıt peçetelere yazılmış notlar var, tiyatro biletleri, konser çağrılıkları... Birçoğu yakılacak. Bütün bu dosyalardan romanlar, oyunlar, anılar çıkacaktı. Daha önce kendim yakamazdım bunun için. Kıyamazdım da yakmaya... Kendimi yakmak gibi olurdu bu. Onlar canlıymış, benim canımdan parçalarmış gibi geliyor bana.
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Ah beni o ilk terk edişi yok mu! Hiç mi hiç aklımdan çıkmıyor.
Sayfa 40
Reklam
İsmail’e onsuz geçen zamanda neler olduğunu tek tek anlatmak istiyordum ama konuya şalterin nasıl attığından baş95 lamam gerekiyordu. Oradan başladım. O “ziyanı yok hallederiz” dedi. Halletti de... Annem “Başım, ay başım, sen mi geldin İsmail” diyerek cüzdan aranıyordu. İsmail, “Kombiyi de kontrol edeyim, bakalım yanıyor mu, üşümeyin” dedi. Ah, eskiden de böyle centilmendi. Fakat bir “uuuuuuu” sesi duyuldu kombinin altında yatan İsmail’den. “Gaz kaçağı var bunun Ayla Yenge, çalıştırma sakın bu kombiyi. Valla Allah korumuş seni. Nasıl dayandın sen buna yaaaa, çok fena baş ağrıtır bu” dedi tesisatların efendisi. Annemin aylardır geçmeyen baş ağrısına şıp diye koydu teşhisi. Tedaviye ertesi gün gelecek, boruları yenileyecek, babamın ani gidişi dolayısıyla evde bakılmamış ne varsa hepsini elden geçirecek, annemin bütün ağrılarını bir çırpıda dindirecekti. E, artık gelir gerisi...
Sizin evde öyle mi? Doğru mu? Ah, Tanrım! Aman, bunalıyorum, diyerek odada dönmeye, oradan oraya gidip gelmeye başladı. Onlar da orada onunla istediklerini yapıyorlar öyle mi? O budalaları çarpacak yıldırım da yok ha! Demek ki sabahtan beri orada?
SÜT Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı, süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt içmiştim. İşe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O ne dişsiz bir canavar ağzı idi
Ah, o onca dramanın ortasında yeşererek yaşamı mümkün kılan iyimserlik!
Annem günlüğüne lisenin son yılında başlamış ve üniversite öğrencisiyken de birkaç yıl tutmaya devam etmiş. Kırkların sonu, ellilerin başı. (…)Ama bu defterde ona dair hiçbir şey yok. En sıradanından bir genç kız günlüğü: Birilerine âşık olası, heyecanla kalbine kulak veresi mi var, yoksa gelip çattı mı o an, bu mu o duygu, gerçek mi tüm bunlar? Ve bir dolu mutluluk. Okuduğu kitapların, arkadaşlarının, pencerenin ardındaki güneşin, yağmurun verdiği mutluluk. Üzerinden, hayatın istediğinden fazlasını vereceğine dair fikirsiz gençlik özgüveninin buram buram yükseldiği satırlar. Tüm bir ülkeyi zincire vuran korkunun izi bile yok. Sanki ihbarlar, kamplar, tutuklamalar, kuyruklar, fakirlik; hiçbiri yaşanmamış. O zamanlar okuyup bu kör, nerede yaşadığının farkında olmayan kıza hayret etmiştim. Bu kız çocuğu hapishane olarak dizayn edilmiş bir ülkede, bir zifirî karanlığın içine doğmuştu. Buna rağmen hayatı kendisine sunulan bir lütuf; aşkın vücuda gelmesinin, aşkı tatmanın, dünyayla mutluluğunu paylaşmanın yolu olarak görmüştü.
Arkadan Düğmeli PaltoKitabı okudu
Ah, o para yok mu o para, lanet olası para, onları yoldan çıkardı! Onları bana yabancılaştırdı! Ne budalayım ki onlar için para kazanırken kendimi kaybettim. Boşa geçen elli yıl boyunca kendime vakit ayırmadan eşek gibi çalıştım ve işte şimdi yalnızım...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.