Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
zavallı ben, gözümü dikip bakıyorum ona sessiz bir iniltiyle diyorum ki hepsi bu, olan biten ben de bilmiyorum hüznüme sebep ne mırıldanıyorum sonunda gittim elden aynı dili konuşmuyoruz ki anlatayım ona korkunç kederimin sırrını şüphe yok ki kimse benim yaptığım gibi acısına maya etmemiştir kendini ruhumdaki kederin sebebi, benim. bir çare yok buna zincire vurulmuşum inliyorum bir bağım yok zincirin halkasıyla âh... işte bu senin coşkuyla aradığın sırrım... divâne bir kadının sırrı öyle bir varlıktı ki o, düşünmezdi bir nebze olsun şöhreti şanı onun sırrı bu: artık hiçbir şey değilim senin için tiksindirici bir varlıktan başka ne hışmın ne gazabındı beni korkutan âh... budur işte bunca azap veren bana
Sayfa 70
"Seni istiyorum," diye mırıldandı Clay. Hamle sı- rasının Clay'a dönmesinin ne kadar zor olduğunu bil- diği için sırıttı Julia. Ama yine de pes etmeye hazır değildi. Clay'in, onu çaresizce, korkunç bir şekilde arzulamasına ihtiyacı vardı. "Sanırım, gerçekten güzellikle sorman gerekebi- lir," dedi onun hayalarırı
Sayfa 141
Reklam
Dua
Allah' im! Yüceler Yücesi Allah' im! Kendisiyle dügümleri çözeceğin, kederleri gidereceğin, tasa, gam ve hüzün sebeplerini yok edecegin ve talepleri gerçeklestirecegin bir salât ile Efendimize (s.a.v.) salât eyle. Ah Rabb'im! Kendimi düzeltme, nefsimi islah etme imkânlarindan beni mahrum eyleme! Bana öncelikle dua kapilarini ardina
Sayfa 136Kitabı okudu
Yönetici olan oydu, kadındı. Özel- likle Clay'in muhteşem suratındaki ifadeleri izlerken, onu okşarken gözlerinin yukarı doğru kaymasından bunu daha iyi anlayabiliyordu. Bu sırada Clay, Julia'nın avucunun içinde ileri geri gidip geliyordu. Julia boşta kalan elini süveterine sonra da sütyeninin kenarına daldırarak daha önce oraya
Sayfa 94
SESSİZLİK Biz o kadar, o kadar ağladık ki beraber, Gözyaşları doldurdu avucumu şimdilik. Şimdilik uzun uzun, bambaşka bir sessizlik Yavaşça alçalarak, yavaşça bizi dinler. Etrafta kalan sesler kesildi birer birer. Hatırlamaz olmuşum, her şey uzakta, silik. Yalnız senin vücudun... Ah, işte bir içimlik Bir su gibi ellerin avucumda serinler! Vücudunun gölgesi bak yerde gölgemle bir, Yeni bir nefes gibi sessizlik göğsümdedir. Sessizlik içerime doluyor yudum yudum. Dolu bir yelken gibi göğsümde genişleyiş, Ve öyle için için ve öyle geniş geniş. Ben hiçbir şey duymadan, ben yalnız seviyorum.
Sayfa 64
MÜPHEM
Ah,neler hissediyorum da tahlil edemiyorum. Bir şey yazmak, o duyguların içinden bir şey çıkarmak istiyorum ama bir kere ne yazmak istediğimi tayin edebilsem. Şurada -beynini gösteriyor- bir şey var, bir şey duyuyorum ama rüyalarda tutulamayan şekiller gibi parmaklarımın arasından kaçıyor. Bilir misin nasıl bir şey? Bak şu semaya, ne görüyorsun, mailiklerden mürekkep bir derya. Gözlerinle onun içine girmeye çalış; o mailikleri yırtmak için çalış uğraş,ne görüyorsun? Mai...Daima mai... Değil mi? Sonra, bak ayağımızın altındaki toprağa, ne buluyorsun? Donmuş, simsiyah bir renk... Of!.. O siyah tabakaları parçalayarak içeriye bak; in,in,in ne kadar inebilmek mümkünse o kadar in; ne buluyorsun? O siyahlılklar içinde ne buluyorsun? Siyah... Daima siyah değil mi? İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai; aşağı bakılsa siyah daima siyah... Bir şey mi mai ve siyah olsun. Hasta mıyım, bilemiyorum fakat ah! O ne yazmak tasvir edilmiş görmek mümkün olsa; işte o vakit, zannediyorum ki artık ölebilirim; hayatta nisabını tamamıyla almış bir adam hükmünde gözlerimi kapayabiirim...
Sayfa 45 - Ahmet CemilKitabı okuyor
Reklam
Bir "Dünya İnsanı"nın Cenaze Töreni (Bir Yahudi kızın mektubu)
84 yaşında hayata gözlerini kapayan doktor Hildenburg'u bugün toprağa verdik. Protestan olduğundan cenaze önce kirche'ye [kilise] götürüldü, oradan da mezarlığa... Tören sırasında hiçbir zaman böylesine içli duygular, böylesine yürekten kopan sözler ve acılı gözyaşlarıyla karşılaşmadım... Öyle darlık içinde öldü, ki cenazesini bile
Sayfa 751 - 752, 753 Yapı Kredi Yayınları
Gece Çiçeği... (Efelya'ya...) ah ben seni leylaklar açarken sevdimdi papatyalar gülümserken baharla ah benim onulmazım, gece çiçeğim şiir gülüm, yeşil dünyam, sevgilim
..fikirmiş falan, bende yok öyle şeyler! bir tanecik fikir bulamazsınız bende! ve benim gözümde hiçbir şey, ama hiçbir şey, şu fikir denen şeylerden daha aşağılık, daha boktan, daha tiksinç değildir! kütüphaneler ağzına kadar fikir dolu! kafelerin bahçeleri de!... bütün çöpten çelebiler fikir zengini olmuş!... hele o felsefeciler!... tabii fikir deyip geçmeyin, heriflerin geçim kaynağı!... gençlerin aklını alıyorlar fikirlerle! hepsini bağlamış pezevenkler!... eh gençler zaten dünden hazır önüne konanı yalayıp yutmaya... her boku şaahaaneeee bulmaya! pezevenklerin işi çocuk oyuncağı tabii! ömrü hayatlarının en deli zamanları, bu çocuklar ne yapıyor, anca ya çadır dikiyor ya “ fikirleeerle ” gargara!... fikir dediğim de başka şey değil Beyefendi, felsefe işte!... bunların işleri güçleri felsefe!... bayılıyorlar kandırılmaya, yavru köpek gibi bunlar, onlar da bayılır ya sopalara, kemik zannederler, yeter ki birileri fırlatsın, bunlar da peşinden koştursun! atlasınlar oradan oraya, havlasınlar, ömürlerini tüketsinler, dünya bu!... ah o üçkâğıtçı şerefsizler yorulmak da bilmezler ki üstelik, sabah akşam oynatırlar gençleri parmaklarında... içi kof bir sürü felsefi sopaları var bunların, fırlatır dururlar... gençler de yakalayacağım diye helak olurlar oradan oraya!...
oluyor işte öyle
Açlıktan! beş para etmez hayvanlar bile açlıktan ölmüyorlar! Sokaklarda gezinen köpekler bile kendilerine bir parça ekmek atan merhametli bir ele rastlıyorlar ve bir insan, bir Hristiyan kendisine tıpkı onun gibi Hristiyan diyen insanların ortasında açlıktan ölüyor! Ah! Bu imkansız!
Sayfa 296 - İş Bankası, Hasan Ali Yücel Klasikleri, Cilt 1Kitabı okuyor
Reklam
Ah güzel Ahmet Abim benim Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar.
Sayfa 35 - Adam Yayınları
Az kaldı,bitecek her şey.Sular yükseliyor.Ruhu bile duymuyor.Uyuyor öyle.Ne bilmeye mecbur ne yapmaya mecbur artık,doldu çilesi. Uyuyor güzelce,direnmek yok,çırpınmak yok,olmazı olur etmeye çabalamak yok ona bundan böyle.Onca yıl taşıdı sırtında itikadın yükünü,ne huzur bildi ne rahat,ne kahkaha ama bak attı nihayet onca yükü sırtından... Uyuyor şimdi, düşünmüyor artık, ne vazifesi kaldı ne mecburiyeti;geçti işte, hepsi geçti onun için ama bak bana,bak şu ihtiyar,şu yorgun kadına,ben ne yapayım, kıskanmayayım mı onu, ah bak şuna nasıl güzel uyuyor,ölüp gidecek birazdan,az kaldı...
Sayfa 71 - Can yayınlarıKitabı okudu
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Fıtık Amca, o dolaylardaki sinemalarda oynayan bütün filmleri seyredip “Hazret-i Ömer’in Adaleti” adlı yerli filmi uygun bulup karısına o filmi görebileceğini söylüyor. Necmiye... Genç kadının adı. Gidiyor sinemaya... Fıtık Amcanın içi pırpır... Ertesi akşam erkenden eve dönüyor. Oh, çok şükür Necmiye evde. — Necmiyaa? — Efendim. — Ne yaptın ben
Sayfa 18 - Du Bakali N’olecakKitabı okudu
"İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mavi ve daima mavi; aşağı bakılsa siyah daima siyah... Bir şey ki mavi ve siyah olsun. Hasta mıyım, bilemiyorum; fakat ah! Ne yazmak istediğimi bir bilsem; onu şöyle karşımda resmedilmiş, betimlenmiş görmek mümkün olsa; işte o vakit zannediyorum ki artık ölebilirim."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.