YABANCI: Sorum şu: Bir insan her şeyi bilebilir mi? THEAİTETOS: Ah sevgili misafirim! Bilseydi insan topluluğu gerçekten de mutlu olurdu.
Sayfa 63
Şimdi sorarım size: Böyle garip nitelikleri olan insanoğlundan ne beklenebilir? Önüne dünya nimetlerinin hepsini serseniz, başı kaybolana, hatta su yüzüne ufak ufak kabarcıklar çıkana kadar saadet deryasına gömseniz, çalışmaya ihtiyacı olmayacak derecede refahını sağlasanız da, sırf ballı çörekler yiyip yan gelip yatması, bir de insan neslinin kurumaması için uğraşmasını sağlamak için iktisadi refaha kavuştursanız da, sırf nankörlüğü, küstahlığı yüzünden bir rezalet koparacaktır.
Reklam
“Ah şu kayıtsızlığın gücü! Budur taşlara milyonlarca yıl değişmeden dayanabilme olanağı veren.” Cesare Pavese
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
ah be nevzat :D
Nevzat'ın bilgili, aydın bir insan olmasını istiyorum. Çünkü bu yoksul ülkenin bilgili, kültürlü insanlara ihtiyacı var. Ama galiba olmayacak, ne yazık ki oğlumuz biraz hercai bir çocuk. Deli dolu, ne bilimle ilgilenmek istiyor, ne de sanatla. Teşvik etmeye çalıştım, olmadı. İnatlaşırsak daha da kötü olacak. Ne yapalım, demek ki insanın her istediği olmuyormuş. Nevzat bizim oğlumuz olmasına rağmen, ne benim gibi tarihe, ne babası gibi edebiyata ilgi duyuyor. Hayalimiz bu değildi ama belki de hatalı olan biziz. Yanlış olan bizim böyle bir beklenti içinde olmamız. Nevzat, bize benzemek zorunda değil, o tamamen farklı bir insan, bağımsız bir kişilik. Ve şu da bir gerçek: Amacınız ne kadar yüce olursa olsun, kendi öz çocuğunuza bile zorla hiçbir şey yaptıramazsınız.
Sayfa 420 - Nevzat'ın annesinin günlüğünden.Kitabı okuyor
Şehir dışında kişi, yalnızca doğanın ince işlerini görüyor ve şehrin kalabalığında varlığını sürdürmeye çalışan insanların mücadelesinden dolayı ruhu kedere gömülmüyor. Fakirlerin yaşadığı kirli ve dar sokaklarda dolaştığımda güzel ve büyük evlerde yaşayan insanların bunu hiç düşünmeden ne kadar mutlu olduklarını düşünmek beni isyana sürüklüyor. Güneşsiz sokaklarda, yarı giyinik ve aç dolaşan çocuklar uzattığınız elden tokat atacakmışsınız gibi kaçarlar. Zavallı küçük yaratıklar, onlar benim kalbimde büzülüp kalırlar ve beni hiç dinmeyen bir acı içinde bırakırlar. İnsanlıktan çıkmış, büzülüp kalmış kadın ve erkeklerin nasırlaşmış ellerini tutarak onların yaşam mücadelelerinde ne kadar acı çektiklerini anlıyorum. Güneşin ve havanın tanrının, tüm insanlığa hediyesi olduğu düşünülür ama gerçekte öyle midir? Şehrin varoşlarında güneş ışıldamaz ve hava kirlidir. İnsan nasıl kardeşinin yoksulluğunu unutur ve önüne gelen ekmeği yiyebilir. Ah, keşke insanlar şehrin şaşaasını ve kalabalığını bıraksa ve doğaya dönüp basit ve dürüst hayatını yaşasaydı! O zaman çocukları ağaçlar gibi asil ve düşünceleri çiçekler gibi tatlı ve güzel olur muydu dersiniz? Şehir dışında bir yıl çalıştıktan sonra şehre dönünce bunları hayal etmemek olanaksız.
Reklam
Ah şu insanoğlu..
Dini yönelimlerin dünya yaşamındaki avantajlarını elde ettiği müddetçe dine yaklaşma eğiliminde olan insan, dine ait meşakkatler belirdiğinde dinden uzaklaşıp inkâra meyleder. İnsan, peşin olana sevdalı olduğu için, dünyadaki karşılıkların peşine düşmüş, âhiretteki büyük mükâfatları aradaki izafi uzaklıktan dolayı hafife almıştır.
Ah şu erkeklerin gururu ! İnsan kendine uygun gördüğü ne kılıflara girmez ki ! .
Sayfa 252 - MartıKitabı okudu
"Ah! Şu bağnaz tutkularından biri zarar görmeye dursun, insan nasıl da küçülür ve alçalır."
Sayfa 191Kitabı okudu
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Devir döndü Battal Ağam, insan azgınlaştı. İnsan insanlıktan çıkıştı. Bundan sonra biz iflah olur muyuz ola? Bundan sonra herkes kendini düşünüyor. Eskiden bir tek insanın tırnağına taş değse, bir oymağın, bir aşiretin, bütün şu dünyadaki insanların yüreğine değmiş gibi olur, herkesin yüreği sızlardı. Şimdi ya, şimdi herkes birbirisinin ölüsüne basıp geçiyor, basıp geçiyor, basıp geçiyor.
Sayfa 266 - Yapı Kredi Yayınları
Ruh için neyin iyi olduğunu ruhun kendisi bulsun. Bir insan kendi ruhuna derin bir nefes alma ve kendine çekilme imkanı tanırsa, (ah bu insana nasıl da işkence gibi gelir!) gerçeği kabullenecek ve şunları diyecek: "Şu ana dek ne yaptıysam, hiçbirinin gerçek olmamasını dilerdim, söylediklerimi yeniden düşününce, konuşmamış olanlara imreniyorum, ettiğim her duanın düşmanlarımın bedduasına dönüştüğünü düşünüyorum; ey iyi tanrılar, korktuğum ne varsa, hepsi arzuladığımdan çok daha önemsizdi."
Sayfa 6
“Ah, Küçük Prens! Kısa ve hüzünlü hayatını işte böyle, yavaş yavaş anladım. Epeydir tek eğlencen gün batımlarının o dinginliğine dalıp gitmek olmuştu demek. Bu ayrıntıyı, dördüncü günün sabahı, "Günbatımlarına bayılırım, haydi günbatımını görmeye gidelim," dediğinde öğrenmiştim. "Ama, beklemek gerek..." "Neyi?" "Günesin batmasını." Bir an şaşırıp kalmış, sonra da basmıştın kahkahayı. "Yine kendimi gezegenimde sandım!" Doğru ya... Herkes bilir ki, Amerika'da öğlen olduğunda, Fransa' da güneş batıyordur. Bu durumda, insan bir dakika içinde Fransa'ya gidebilse, günbatımına tanık olabilir. Ne yazık ki, Fransa çok çok uzakta. Senin küçük gezegenindeyse, sandalyeni birazcık geri çektin mi, tamamdı, alacakaranlığı dilediğin an seyredebiliyordun... "Bir gün, günbatımını tam kırk dört kez izledim!" demiştin bana. Sonra da bir süre susup, "Biliyor musun... İnsan günbatımlarını çok kederliyken seviyor..." diye eklemiştin. "Su kırk dört günbatım izlediğin gün de çok kederliydin demek?" Ama, karşılık vermemiştin soruma.”
Ah insanlar! Şu insan kalbi!.. Yüz bin manalı bir düğüm... İçinden çıkmak mümkün değil...
. . "Ah, insanlar, şu insan yüreği, yüz bin anlamlı bir bilmece... içinden çıkmak mümkün değil!" . .