"- Hemşeri! Düşman Samsun'a asker çıkaracak. Belki buraların hepsini ele geçirecek. Sen ise rahat, toprağı sürüyorsun?...
- Paşa, Paşa! Sen ne diyorsun? Biz üç kardaştık. İki de oğul vardı. Yemen'de, Kafkas'ta, Çanakkale'de hepsi elden gitti. Bir ben kaldım. Ben de yarım adamım. Evde 8 öksüz ile yetim, üç dul kalmış kadın var. Hepsi benim sapanımın ucuna bakarlar. Şimdi benim vatanım da, yurdum da, aha şu tarlanın ucu. Düşman ora gelinceye dek benden hayır bekleme..."
Ne aşk hayatı, ne de sosyal yaşamı kalabalıktı. Aradıklarını kimsede bulamamıştı. Buldukları da aradıkları değildi. Sade bir hayatın yalnızıydı o... Ama mutluydu.
Okuduğum her şiiri, dinlediğim her şeyi sahi sandığım, ağrısını aha şuramda duyduğum zamanlar ki bu zamanlar benim bütün ömrümdü, dünyayı kalın ve ağır, çok ağır hareketli, sisli bir perdenin arkasından gördüğüm ve onun hiçbir hareketine karışmadığım zamanlar, ben ve duygularım varken sadece ve benden ve duygularımdan habersiz ağır ağır kımıldayan dünyanın içinde sallandıkça ve bu sallanışta ben sonsuzluğu ve onun sonsuz kederini hep çepçevre dışımda duydukça, bazen kollarımın altındaki havanın ağırlığı, bazen gözlerimin önündeki süresiz boşluklar başıma bir uğultu verse ve ben bu uğultuyu gizleyerek hiç ses yokmuş, çıt çıkmıyormuş gibi davransam da, seslerin, kıpırdanışların, inceden gülmelerin, bağırmaların içinde her şeye lakayt dursam da, yaşadığımı ve bu iniltili şeyin benim yaşantım olduğunu duyduğum, sezdiğim, küçüldüğüm, azarlandığım her şeyin aslında gerçek olduğunu biliyordum; biliyordum da buna dayanamıyordum.
Tarih 25 Mayıs 1919. M. Kemal Paşa Samsun'dan Havza'ya gitmektedir. Yolda küçücük tarlasında sakin sakin çift süren bir köylüye rastlar. Bu duruma çok şaşırıp köylüyle sohbete başlar:
- Hemşeri, İngilizler Samsun'da. Samsun'a daha çok miktarda asker çıkaracaklar. Belki buraların hepsini işgal edecekler. Sen ise rahat rahat toprağını sürüyorsun, der demez, köylü:
- Paşa paşa, sen ne diyorsun? Biz üç kardeştik. İki de oğul vardı. Yemen'de. Kafkas'ta, Çanakkale'de hepsi elden gitti. Bir ben kaldım. Ben de yanın adamım. Evde sekiz öksüz yetimle, üç dul kalmış kadın var. Hepsi de benim sapanın ucuna bakarlar. Şimdi benim vatanım da, yurdum da, aha şu tarlanın ucu! Düşman oraya gelinceye kadar benden hayır bekleme.
Müslim'in Hz. Âişe (r.aha)'dan rivâyetine göre Rasûlullah (s.a.v.) bir adamı bir askerî birliğin başında kumandan olarak gönderdi. O namaz kıldırdığında İhlas sûresi ile okumayı sona erdiriyordu. Geri döndüklerinde durumu Rasûlullah (s.a.v.)'e bildirince Hz. Peygamber (s.a.v.):
''Ona niçin böyle yaptığını sorunuz.'' buyurdu. Sorduklarında o, şu cevabı verdi:
''Çünkü o Rahman olan Allah'ın sıfatıdır. Ben o sûreyi okumayı seviyorum.''
Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurdu:
''Ona, Aziz ve Celil olan Allah'ın da onu sevdiğini bildiriniz.''²⁸
Gerçek hayatta bana dokunması milyon kat daha iyiydi.
Jake öpüşmeyi kesti. “Sana dokunmak istiyorum.” Nazikçe gömleğimin düğmelerinden birini açtı ve tereddüt
edince benden izin ister gibi oldu. Evet der gibi başımı salladım ve bakışlarımı suratındaki o yoğun ifadeye diktim .
Tüm o dikkati benim için sarf ediyor, tüm o ihtiyacı benim
için
"Kahretsin, Ivy," diye mırıldandı. Başını başıma dayayarak, "Kollarını boynuma dola," dedi.
Dediği gibi yaptığımda kendini yine içime gömdü;
hissettiğim şey saf, ham ve enerji dolu bir zevkti. Daha
önce hissettiğim duyguların ötesinde bir deneyim yaşayarak dudaklarıma yapıştı; onun da aynı şeyleri hissetti
ğini umuyordum. Heyecandan adeta kalbim durdu, nefesim tıkandı; bu his beni tamamen etkisi altına almıştı.
Bana ve kendine ait olan her şeyle bana sahip oluyordu.
Vücudu aynı benimki gibi esnekti. Birlikte duşun altında
biraz evvel yaşadığımız ve hâlâ da defalarca yaşamak istediğim o duygudan çıkıp kendimize gelmeye çalışıyorduk.
Sendelem em ek için ona tutununca o da başını boynuma dayadı, sonra da çenemi tutup başımı kaldırdı. "D aha
önce hiç böyle bir şey hissetmedim," dedi dudaklarını
hafifçe havaya kaldırıp; kısık gözlerindeki bakışlardan
beni ne kadar sevdiğini görebiliyordum.
"Ben de," dedim kirli sakalının tenimi ısırmasından
zevk alarak.
Sırıtarak parm aklarını saçlarıma dolayıp ahenkle beni
dudaklarım dan öptü.
Parmaklarımı köprücükkemiğinin üzerinde gezdirip
su üzerimize bir şelale gibi akarken kollarımı etrafına doladım. "Seni çok seviyorum."
Tatminkâr bir şekilde bir iç çekip dudaklarıma kar
şı, "Ben seni hep sevdim," diye fısıldadı; sözleri içimde
Mutlulukla yankılanıyordu, çünkü beni hep sevdiğini
biliyordum .