Mütehassıs bir doktorun hastasının tedâvisinde hastalığın seyrine göre ilaçlarını değiştirmesi gibi bütün peygamberler, kalplerin doktoru ve insanların terbiye edicileri olarak gönderilmişlerdir. Her peygamberin şeriatı, içinde yaşadığı insanların maslahatlarına uygun bir tarzda tedricî bir sûrette Allah(c.c) tarafından vaz' edilmiştir.
En küçük bir şüphe _Allah müslümanları korusun- insanları isyan ve küfre götürür. Zira Kur'ânı kerîm'deki bir hükmün inkârı ile tümünü inkar arasında bir fark yoktur.
Reklam
Enes b. Malik'ten (rh.a.) rivâyeti sabit olan, "Resûlullah (sav.) ile Ramazan ayında sefere çıktık. Oruç tutanlar tutmayanları, tutmayanlar da tutanları ayıplamadılar. Bu durumu müşâhede eden Resûlullah (s.a.v.), sükût etti"...
"O çok esirgeyen Allah'ın has kulları, ki onlar yeryüzünde vefakâr ve tevâzu ile yürürler. Kendilerine beyinsizler (hoşa gitmeyecek) lafları attığı zaman "selâm(etle) de(yip geçerler).” *Furkan-63*
Size harb açanlarla, Allah yolunda siz de dövüşün (Müdafaa harbi yapın) Ancak aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah, aşırı gidenleri sevmez.
"Biz (kendimizi) kâinâtın Rabbine teslim etmemizle emrolunmuşuzdur.” *Enʻâm-71*
Reklam
Tirmizî tefsir. İsrailoğulları, Hz. Musa'dan gökten bir sofra indirilmesini istediler. Hz. Musa'nın dilediğini kabul eden Allah, icmâlen; "Size gökten mutlaka bir sofra gönderirim. Sofra gönderildikten sonra bana kim inanmazsa, âlemde şimdiye kadar kimseye vermediğim cezayı veririm" buyurdu. Bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak Resûlullah: "Üzerinde et ve ekmek bulunan bir sofra, gökten indirildi. Onlara, ertesi gün sofradan bir şey bırakmamaları emredilmesine rağmen, bu emre karşı gelerek birazını yediler. Birazını da bir sonraki güne bıraktılar. Bunun üzerine Allah onların fiziki yapılarını değiştirerek bazısını domuz, bazısının maymun sûretine soktu." dedi.
Allah'tan başka sizi koruyacak, sığınacağınız başka bir kapı yoktur. O'ndan başka bir yâr ve yardımcı olmadığını biliniz. Ondan başkasına inanıp güvenmeyiniz. Yardımcı ancak O'dur. Kim küfrü imanla sapıklığı hidayetine değiştirirse doğru yoldan ayrılmış ve kendini helâk çukuruna atmıştır. Onun bu hareketi, Allah'ın elem verici azabına nefsini arz ediştir.
Resûlullah(s.a.v) buyurdu: "Her kim falcıya, gâîbden haber verene, sihirbaza giderek onlardan bir şey sorar ve onların söylediklerine inanarak tasdik ederse kâfir olur".
Resûlullah(s.a.v) Efendimiz'e bir yahudi tarafından sihir yapıldı. Yapılan sihrin etkisinde kalan ve şikayetçi olan Resûlullah(s.a.v) Efendimiz'e, Cebrail(a.s) gelerek, "Sana yahudilerden bir kimse sihir yapmıştır ve onu da filan yerdeki kuyunun içinde bir taşın altına saklamıştır." dedi. Resûlullah (s.a.v) o kuyuya adam göndererek o sihri çıkarttırdı. Yapılan düğümleri teker teker(Muavvizeteyn) Felak ve Nâs surelerini okuyarak çözdü. Böylelikle daha önce şikayetçi olduğu rahatsızlıklar ortadan kalkmış oldu." hadîs-i şerîfi sihrin ve büyünün var olduğuna dair delil olarak getirilir.
Reklam
Sihri yalnız yahudiler bilirdi. Sihrin tarihi, yahudilerin yeryüzüne yayılmasıyla başlar. Onlar, Allah'ın(c.c) kitabını sırtlarının arkasına atarak sihir yoluyla halkın inançlarını yok etmeye ve akıllarını bozmaya çalışmışlardır. Her fitnenin ve şerrin arkasında yahudiler vardır. Kur'ân-ı Kerîm, yahudilerin o kötü hallerini en güzel şekilde tasvir eder: "...Onlar ne zaman harp için bir ateş tutuşturdularsa Allah, onu söndürdü.(Kendilerini dâima yenilgiye uğrattı). Yeryüzünde hep fesatçılığa koşarlar onlar. Allah ise fesatci olanları sevmez." (Maide:64)
(Cin:10), Fatiha(1-7), Şu'arâ(78-80)
Edep ve terbiye bakımından kötülükler Allah'a atfedilmez. (Şu'arâ:78-80) bize öğrettiğine göre, hastalık aslen O'nun tarafından yaratıldığı halde, "Beni hastalandıran O'dur yerine, "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur" denilmesi, Kur'ân-ı Kerîm'deki bu ifade şekliyle Allah(c.c) kullarına terbiye öğretmektedir.
Allah lafzı, mukaddes olan Zât-ı Kibriyâ'ya mahsus bir isimdir. Hiçbir şahıs taptığı puta "Allah" adını vermezdi. Hatta câhiliye döneminde putperest bir Arap'a "Seni kim yarattı? veya "Yerleri ve gökleri kim yarattı?" diye sorulduğunda "Allah" cevabını verirdi. Câhiliye döneminde araplar her ne kadar putlara tapıyorlarsa da yaratma olayını Allah'a(c.c) bağlarlardı. Kur'an da buna işaret eder: "Andolsun ki onlara gökleri ve yeri kimin yarattığını sorsan muhakkak, Allah derler.."(lokman:25)
İslam akîdesinin temellerinden olan rúbubiyet, öyle bir yol ayrımıdır ki bir yanda bütün mükemmelliği ile Tevhid akîdesi, öbür yanda bu hakikatin yokluğundan meydana gelen zifiri karanlık. Bu rubûbiyetin bütün âlemleri şâmil olması, akîdedeki nizâmla nizâmsızlığın ayrılış noktasını teşkil etmektedir. Çünkü bütün âlemler tek bir Allah'ın mutlak hakimiyetini ikrar edip O'na yönelir.
Allah'ım, sen hak din olan İslam' da bize sebat ver. Resûllerini, resûllerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed'i (s.a.v) o din üzere gönderdin. Ya Rabbi! Bizi imanda sâbit kıl ve sana yaklaşanların, peygamberlerin, sıddîkların, şehidlerin ve sâlihlerin yolunda gidenlerden eyle. Allah'ım doğru yoldan gitmeyenlerden, şeriatten sapanlardan eyleme bizi. O sapıklar ki senin âyetlerini, resûllerini inkâr ederek gazaba lâyık olmuşlardır.
201 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.