Ey rahipler! Ey ilahiyatçılar! Ham hayallerinizi, anlaşılmaz yargılarınızı, iğrenç çekişmelerinizi artık bırakınız! Ancak milletlerin çocukluk dönemlerinde size yararlı olabilmiş olan bu hayalleri ve hayaletleri, hayal uykusu vadisine sürünüz. Sözün kısası, akıl ve insafa layık bir tavır ve davranış alınız. Karşıtlarınıza kahır ve baskı çanı çalacağınıza; kavimler arasındaki ahmakça mücadeleleri sürdüreceğinize; onlara yararsız ve bağnaz erdemler vazedeceğinize; bize, insani ve toplumsal bir ahlâk vazediniz! Bize, gerçekten dünyaya yararlı erdemler vazediniz. Akıl ve muhakemenin elçisi, milletlerin vicdan ışığı, özgürlüğün savunucusu, suiistimallerin iyileştiricisi, gerçeğin dostu olunuz! Biz de sizi kutsarız, severiz; herkes, vatandaşlarınızın gönüllerindeki hüküm ve nüfuzunuzu temin eder.
Teist bize der ki, "Teori bakımından, ateist ve namuslu bir adam olabilir, ancak yazıları siyasi Tanrısızlar ortaya çıkarır. Hükümdarlar ve nazırlar; artık Tanrı korkusuyla durdurulamayacağı için, tereddüt etmeksizin en çirkin suistimallere koyulurlar." Taht sahibi bir ateistin (ne ölçüde varsayılırsa sayılsın) ahlâk bozukluğu, ateist olmayan ve hatta çoğu kez çok dindar ve sofu olmakla birlikte cinayetlerinin ağırlığı altında cihanı inletmekten geri kalmayan birçok fatihin, zorbanın, zalimin, açgözlünün, kötü ahlaklı nedimlerin ahlak bozukluğundan daha şiddetli ve daha zararlı olabilir mi? Bir ateist hükümdar, dünyada, hepsi dini ile cinayeti birleştirmiş olan bir Philippe II, bir Louis XI, bir Richelieu kadar kötülük yapabilir mi? Ateist hükümdarlardan daha az görülen bir şey yoktur. Ancak çok kötü ve çok dindar zorbalar ve nazırlar kadar da bol bir şey yoktur.
"Savaşta ahlak yoktur," dediler. "Ama yamyamlar asla bir günde yiyebileceklerinden fazlasını öldürmezler. Sizin savaşlarınızda, birkaç dakika içinde binlerce kişi ölüyor."