Dünya, gerçeklik aslında var değildir, ya da vardır ama kendi başına ne olduğunun önemi yoktur çünkü gerçeklik insanlar ne şekilde inşa ederse o şekilde oluşan bir şeydir. Hiçbir şey insanlar tarafından gerçekleştirilene kadar, insan dilinde ifade edilene, adlandırılıp anlamlandırılana ve sembolik dünyamıza sokulana kadar gerçekten var sayılmaz.
''İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var… Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle
Gerçek şan ve şerefi katar;
Bir vakar, çeviklik verir;
Sade kendine dönük insan gözünü, kalbini ötelere taşır;
Kendi nefsinden geçip, Allah'ın rızasını her adımda gözetmeye götürür;
Hatada ısrar etmemeye yüceltir:
"Bir Abdullah çıktı. Adı Âdem... Hata etti, hatada ısrar etmedi. Öyle bir tevbe etti ki Ebû'l-Beşer oldu."
Eserde
Türkiye'nin çarpık modernleşme tarihinin ürettiği travmalar, korkular ve krizlerin geniş bir çerçevede ele alındığı bir kitap. Ne kendi olarak kalabilmiş, ne de başkası olabilmiş bir varlığın altında zihinsel ve ahlaki olarak dik durmaya çalışan bir toplumdan söz edilmekte…
Kitap boyunca akıl, ahlak, hukuk, siyaset, çoğulculuk, birey,