Türkiye ile İran sınırında zaman zaman
meydana gelen sınır ihlalleri ve ‘koyun kaçırma’
olaylarını önlemek için halktan oluşan bazı
çeteler kurulur. Bunlar da yapılan ihlallere
karşılık verirler. Bu çetelerin kanunsuz olduğu
gerekçesiyle Van valiliği, dağıtılması emrini
verir.
Ancak bu ihlallerden menfaat sağlayan Özalp
Kaymakamı Hilmi Tuncel,
....Ahmed Rasim'le bir defa karşılaştım. Heybeliada'da deniz kıyısında bir meyhanede sabah rakısını içiyordu. Senelerden beri içimde birikmiş duyguları söylemek istedim. Kızarmış ve bulanık gözlerle bana baktı. Ve büsbütün başka şeylerden bahsetti. Yalnız bir ara beni dinler gibi oldu ve hemen arkasından:
"Bestenigârımı sever misiniz?" diye sordu. Biraz şaşırmaklaberaber "Hem de çok..." dedim. Bilmem şaşırmağa hakkım var mıydı? Ben muharriri aramıştım karşıma musikîşinas çıkmıştı. Müverrih de çıkabilirdi. Bestenigâr'ın hikâyesi eski hayatımızın bütün bir tarafıdır. Ahmed Rasim Abdülhamid devrinin meşhur merkez kumandanı Sadullah Paşa'nın Çemberlitaş'ta şimdi Evkaf Müdürlüğü olan konağında cariyelere gençliğinde musikî dersi
veriyordu. Bu cariyeler arasında şairin çok beğendiği, güzelliği kadar istidadına da hayran olduğu Nigâr isminde çok güzel bir genç kız veremden ölür. İşte:
Ben böyle gönüller yakıcı bestenigârım
diye başlayan bu manzume, bestesi ile beraber bu mersiyedir. Dedenin hissî hayatımızda bir dönüm yeri olan, kızının ölümü için yazdığı çok meşhur mersiye...
Bugün pek çoğumuzun kanıksadığı "Türk" takılı isimlendirmeler en fazla bir asırlık isimlerdir. "Türk Müziği, Türk sanatı, Türk medeniyeti" gibi... Osmanlılar çok geç devre kadar kendi edebiyatlarını veya müziklerini etnik bir isimle anmıyorlardı. Kendi edebiyatlarına "Türk", " Doğu" veya başka bir isim takmamışlardı. İlla bir sıfat vermek gerekirse sadece "Osmanlı" diyorlardı. Onun dışında onlar için edebiyat, "edebiyyât" veya "edebiyyâtımız" idi. Sıfatsız, takısız, tarifsiz, komplekssiz. Çünkü "biz" dediklerinde kimi kastettikleri onlar için açıktı. Fuzûli kadar dönme Ahmed Râsim, Dede Efendi kadar Ermeni Hamparsum, Ahmet Cevdet Paşa kadar Rum Sava Paşa... "Biz" dendiğinde içinde imanın, kulluğun merkezi olduğu bir kendilikten bahsedildiğini herkes bilirdi. "Türk" takısının ümmet anlamından kopup milliyeti ifade etmesiyle beraber medeniyetimize ait her şey de tevhid özünden uzakta tanımlanmaya başladı.
Sizler Allah şahittir her şeyi yaptınız, hatta imkânsızları dahi yaptınız.
Tek bacağı üzerinde dikilen Ahmed Rasim’in gözlerinden yaş yağmur gibi boşanıyordu. Sarsılmaz iradesiyle kendini tutmasını beceren Eşref Bey, koltuk değneğine dayanarak yanına gitti; onu kucakladı.
- Üzülme Ahmed Rasim; Uhud’da da perişan olmuştuk. Sonra onu birbirinden muhteşem zaferler takip etti. Biz canımız da dahil, herhangi bir fedakârlıktan sakınsaydık, üzülmen gerekirdi. Neyi yapabilecekken yapmadık? Allah, Peygamber davasından neyimizi esirgedik?
Gözyaşları arasında Ahmed Rasim cevap verdi.
- Evlâtlarım sana kurban olsun ya Kuşların Şeyhi! Bizler elimizden geleni yapmakla yükümlüyüz.
Ve sizler Allah şahittir ki her şeyi yaptınız, hatta imkânsızları dahi yaptınız. Neylersin ki kader boynumuzu büktü.
∙
"Bilmem ki safâ, neşe bu ömrün neresinde
Şâd olsa gönül bârî biraz son nefesinde.
Hâlâ elem-i yâre tehammül hevesinde
Şâd olsa gönül bârî biraz son nefesinde."
Karcığar Şarkı
Bestekârı: Leon Hancıyan
Güftekârı: Ahmed Râsim
Usûlü: Türk aksağı
∙
Toplumumuzdaki vefa duygusuyla beraber Vefa Lisesinin ve Vefa semtinin özellikleri de kayboldu. Bize de galiba Ahmed Rasim'in hüzünlü şarkısını dinlemek düştü:
Gözümde işve-nümâdır hayâl-i bîbedeli
Acep vefada mı semti, acep acep nereli?