... her zaman sığındığı, kendisine ait gördüğü, özlediği o ev, şimdi yabancı ve düşman gözüküyordu gözüne.
Ne tuhaftır ki onu mahvoluşa götüren yolu kendi zekâsı ve güveni hazırlıyordu.
Reklam
Rastlantılar, eğer onların size getirdiklerini yaşamaya hazırsanız, hayatınızı sizin bilinçli planlarınızdan daha çabuk değiştirebilir bazen..
Hiçbir zaman başka bir insanı, o insan en yakınımız olsa bile, tümüyle tanıyamayacağımızı, iki insanın arasında daima görünmez karanlık alanların bulunacağını, iki insanın asla tam anlamıyla bütünleşemeyeceğini, kimseye kendimizi bütün açıklığımızla gösteremeyeceğimiz gibi kimsenin de kendisini bize bütün açıklığıyla gösteremeyeceğini fark edip, kendimizi bu dünyada yapayalnız hisseder, yüzünü gördüğümüz, sesini duyduğumuz, günlerce, aylarca hatta yıllarca konuştuğumuz, birlikte en gizli zevkleri paylaştığımız birinin nasıl olup da bize yabancı olabildiğini anlayamamanın çaresizliğini yaşardık. Bütün bunları bilebilseydik, en sevdiklerimize bile, en kısa ayrılıktan sonra dahi, ''Kimsin sen'' diye sorma ihtiyacını hissederdik.
Cem'in yanındayken, hayatta her şeyin mümkün olabileceğine, insanlar için hiçbir imkânsızlık ve yasak olmadığına inanıyor, sevişmelerinin sonsuzluğu neredeyse her şeyi sonsuz ve geniş kılıyor, bütün öbür insanlar ve olaylar bu sonsuzluğun içinde küçülüp anlamsızlaşıyorlardı.
Kendi kendine, 'O kadınların her şeyi ama kadınlar onun hiçbir şeyi olsun istiyordu,' diye düşündüğünü hatırlıyordu. Zevk istediklerinde zevk, dostluk istediklerinde dostluk, güven istediklerinde güven, yardım istediklerinde yardım, sıcaklık istediklerinde sıcaklık, yakınlık istediklerinde yakınlık veriyordu ama bütün bunları bir oyun oynar gibi, kadınları kendine bağlamak için yapıyor, her duyguyu sadece o an için yaşayıp paylaşıyor ama asla duyguları ve yakınlığı geniş zamanlara yaymaya yanaşmıyor, kadınlardan hiçbir şey istemiyordu.
Reklam
Hepimiz çekiciliğimizi bize benzemeyen insanların varlığına borçluyuz biraz...
Aklın dışında hiçbir şeyi kabul etmez, mantığının içine yerleştiremediği hiçbir fikri, hiçbir duyguyu benimsemez, duyguları bile akılcı çözümlemelerle açıklardı. Hayat, onun için, sınırları akılla çizilmiş berrak ve net bir coğrafyaydı. Dümdüz bir çizgide yürür gibi yaşar, bütün zikzakları, belirsizlikleri, sezgileri, duyguları, kuşkuları küçümserdi.
Sevdiklerimizin ruhlarında oluşan anlık değişimleri, duygu sıçramalarını, her zaman çok da belirli nedenlere bağlı olmayan yakınlaşmalarını ve uzaklaşmalarını, bilinçlerinin alt kısımlarındaki ulaşılmaz bölgelere saklanmış arzularının değişik biçimlerde ve beklenilmeyen zamanlarda ortaya çıkışını izleyebilseydik, herhalde sakin bir denizde suların arasından aniden yükselen bir canavarı gördüğünde zavalı bir balıkçının hissedeceği korkuyu ve şaşkınlığı hissederdik. Ürkütürlerdi bizi. Hiçbir zaman başka bir insanı, o insan en yakınımız olsa bile, tümüyle tanıyamayacağımızı, iki insanın arasında daima görülemez karanlık alanların bulunacağını, iki insanın asla tam anlamıyla bütünleşemeyeceğini, kimseye kendimizi bütün açıklığımızla gösteremeyeceğimiz gibi kimsenin de kendisini bize bütün açıklığıyla gösteremeyeceğini fark edip, kendimizi bu dünyada yapayalnız hisseder, yüzünü gördüğümüz, sesini duyduğumuz, günlerce, aylarca, hatta yıllarca konuştuğumuz, birlikte en gizli zevkleri paylaştığımız birinin nasıl olup da bize yabancı olabildiğini anlayamamanın çaresizliğini yaşardık. Bütün bunları bilebilseydik, en sevdiklerimize bile, en kısa ayrılıktan sonra dahi 'kimsin sen' diye sorma ihtiyacını hissederdik.
"Hiçbir zaman başka bir insanı, o insan en yakınımız olsa bile, tümüyle tanıyamayacağımızı, iki insanın arasında daima görülemez karanlık alanların bulunacağını, iki insanın asla tam anlamıyla bütünleşemeyeceğini, kimseye kendimizi bütün açıklığımızla gösteremeyeceğimiz gibi kimsenin de kendisini bize bütün açıklığıyla gösteremeyeceğini fark edip, kendimizi bu dünyada yapayalnız hisseder, yüzünü gördüğümüz, sesini duyduğumuz, günlerce, aylarca, hatta yıllarca konuştuğumuz, birlikte en gizli zevkleri paylaştığımız birinin nasıl olup da bize yabancı olabildiğini anlayamamanın çaresizliğini yaşardık. Bütün bunları bilebilseydik, en sevdiklerimize bile, en kısa ayrılıktan sonra dahi 'kimsin sen' diye sorma ihtiyacını hissederdik"
Sayfa 15
Reklam
Harcayamayacağımız paraları kazanmak için ne diye kendimizi böyle harap ediyoruz.
Halûk'la eskiden olduğu gibi sevişiyor, eskiden olduğu gibi zevk alıp, alışkın olduğu doyuma ulaşıyordu ama bedeni bununla yetinemiyordu artık. Hayal gücüyle kışkırtılmış dokunmaları, sarsıcı heyecanları, bitmeyen sevişmeleri, günahkâr fısıltıları, kimseye anlatılamayacak oyunları, ruhunun en derininden, en karanlık, en gizli yerlerinden bulunup çıkartılarak bedenine bağışlanan o korkunç zevkleri istiyorduBu bedensel bir açlık olsaydı, onun çaresi vardı, bir erkekle sevişir, o kaba ve sıradan açlığı doyurabilirdi ama bu bir açlık değildi, bu, sürgündeki bir insanın kendi ülkesini, kendi yemeklerini, kendi alıştığı lezzeti özlemesi gibiydi; karnını doyurmak bu özlemi yatıştırmaya, bu arzuyu dindirmeye yetmiyordu.
Her zorlama, onun zaten kapalı olan kapılarına bir kilit daha vurmasına neden olacaktı. Ona, onu telaşlandırmadan yaklaşmak gerekiyordu.
Cem, ruhunu ve duygularını, şehvetinin arkasına saklamış insanlardandı, neredeyse bütün ruhu, bütün duygusal varlığı, belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan kutsal amacına ve kutsal acısına adanmış gibiydi; o şehvetin arkasına saklanmış olan huzursuzlukları, acıları, beklentileri kimseyle paylaşmaya hazır olmadığından onları kıskançlıkla başkalarından saklardı. Tamamlanmamış bir resmi insanlara göstermekten kaçınan, bunu, o eserin tamamlanmasını imkânsızlaştıracak bir uğursuzluk olarak gören bir ressam gibi henüz tamamlanmamış, amaçlarına ulaşmamış, huzur bulmamış ruhunu kadınlara açmaz, oradaki yaraların, parçalanmış özlemlerin bir gün tamamlanıp huzura ermesini beklerdi farkında olmadan.Kadınların çok istediği bir şeyi onlara veremediğini bildiğinden verebildiği tek şeyi, şehvetini bütün cömertliğiyle verir, onları dar alanlara sıkışmış yoğun ve şaşırtıcı ilgisi ve se-vecenliğiyle mutlu etmeye çalışırdı. Bir kadınla, bedenin ve ruhun birlikteliğinden oluşan tam bir ilişki kuramadığından, hayatındaki bu eksikliği birçok kadınla birlikte olarak kapatmaya uğraşırdı
Sende bir kadını kendine bağlayacak her şey var ama bağlılık da istemiyorsun... Ne istiyorsun sen?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.