Türkistan bütün Türklüğün anavatanıdır.
Reklam
DOĞU TÜRKİSTAN
yüzyıllar boyunca, koca kuvvet ve hattâ devlet halindeki Çin, Moğol ve Rus rekabet ve saldırganlığı, Türk'ü öz anavatanından kaçıramamıştır. Aksine, çok ağır kan bahasına ve kültür kaybına mal olmasına rağmen, her zaman direnilmiş, istilâların ucuzca atlatılmasına çalışılmıştır; Ülkenin gerçek sahiplerinin Türkler olduğu her vesile ile dosta ve düşmana hissettirilmiştir.
Yakutlar
Yakut Türkü, tam mânasiyle, yemeğe düşkündür. Başlıca gıdayı at ve sığır etiyle, inek veya kısrak sütü teşkil eder. Kırgızlar gibi ekmeği bilmezler. Kuru ve taze balık da yerler. Esas içkileri kımız’dır. Çay içenler de vardır. Rus idaresi alkollü içkileri de sokmayı ihmal etmemiştir.
Bünyesini ye yapısını teşkil eden Türk boylarının adlarına bakılacak olunursa. Altay Türkleri, cidden eski Türk özlülüğünü ve gerçek türeyişlerini olduğu gibi muhafaza etmişlerdir. Bir nevi anavatanlarının canlı tarihini yaşatmışlardır. Bunu bizzat Altay Türk halklarım vücuda getiren boy ve soy isimlerinden anlıyoruz. Şöyle ki: Teleüt’lerin bir uruğunu teşkil eden Tölös’ler Orhun yazıtlarında geçtiği gibi, Çin kaynaklarınca da “T'ie’le” şeklinde tespit edilmiştir. Telengit’ler ise yine aynı kaynaklarda “To-lanko”, Moğolların “Gizli Tarihlerinde” ise “Tenggut” olarak geçmektedir. Tuba’ların bir soyu olan Tirgeş de eski Türgeş’lerden başka bir şey değildir. Aynı şey Altaylı’lar soyundan olan Kırgız, Kıtang, Nayman, Mörküt ve saire gibiler hakkında, serbestçe söylenebilir. Bu suretle; Altay Türklerinin, 1500 yıllık millî tarihlerine sadakatle bağlı olduklarını görmekteyiz.
Uygurlarda fikir hayatı da yüksek bir seviyeye ulaştırılmıştı. Çin kaynaklarına bakılacak olunursa, Uygur hükümdarlarının saraylarında yerli ve yabancı tarihçiler, şairler, âlimler, sanatkârlar, musikişinaslar sempatik bir himayeye mazhar olmuşlardır. Mürebbilerin şehzadelere ve yüksek tabaka çocuklarına ders verdiklerini, şiir inşad edecek kadar kudret sahibi olduklarını, kütüphanelere rastlandığını Uyguristan'da seyahat etmiş Çin gezginlerinden öğrenmekteyiz. Hatta elimize geçen bir Uygur el yazısı, bir Uygur şehzadesinin fevkalade güzel "kobuz" çalıp şarkı söylediğini nakletmektedir. Böylece Turfan vahasında geniş bir yayılım sahası bulunduğundan şüphe etmediğimiz musiki zevki, Uygur Türklerinde, şimdiye kadar pek az araştırılan manzum bir edebiyat nevinin de doğmasında amil [etken] olmuştur. Seyahate çıktıklarında musiki aletlerini de beraberlerinde taşıyacak kadar musikiye düşkün oluşları bunun başlıca delilidir.
Reklam
111 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.