Yazar Aydın Başar, Ehl-i Sünnet hassasiyetine dikkat ederek Müslümanlar için 300 kitaplık bir liste oluşturdu. Kur’an’da hata bulan ve usulsüz dini yorumlar yapan itikadı bozuk eserleri listeye karıştırmayan Başar, uzun araştırmalar sonucunda doğudan batıya birçok farklı kişinin eselerini listeledi.
Çok sayıda isimden fikir aldı.
Listeyi
"Biz insanlar gerçekten de tuhaf yaratıklarız. Öyle görkemli düşler kurar, öyle yapıtlar ortaya koyarız ki görenler hayran kalır. Ama bazen de öyle kaypaklaşır öyle aceleci davranırız ki o güzellikleri yaratanlarla bu kolaycı tavrı benimseyenler aynı insanlar mıdır, anlamak zorlaşır."
Havada uçan ilk Türk, planörcülüğün öncüsü. Hazarfen Ahmet Çelebi, kendi geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran ilk insanlardan biri olan XVII. yüzyılda Osmanlıda yaşamış Türk bilginidir.
Atalarıma aşık oldum özellikle çelebi mehmete bu kitabı her müslüman türk okumalı.yazar gayet güzel bir şekilde tarihi tasvir etmiş. Osman gazi, orhan gazi, 1.murat, 1.bayezid,çelebi mehmet atalarımızı anlatmaktadır..
...Ahmet Hamdi Tanpınar, “ Ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak için okurum ve daima kârlı çıkarım” diyerek bizlere ufuk açmaktadır.
Oruç Bey, Osman Bey zamanında toplumda etkili olan şu gayrisünni, Alevi meşrepli şahsiyetlerden, "ulema ve şeyhlerin" adlarını, Şeyh Ede Bali, Tursun Fakih, Molla Hattab bin Abu'l Kasım Karahisari, Şeyh Muhlis Paşa Karamani, Aşık Paşa, Elvan Çelebi, Ahi Hasan, Baba İlyas, Ahi Evren Sultan (İran Azerbaycanı'nın "İran Türkistanı" denilen Hoy şehrinden gelme), Geyikli Baba, Kumral Abdal şeklinde sayarken. Aşık Paşaoğlu'da Orhan Gazi zamanında, Alevi olarak bilinen etkili şahsiyetleri şöyle sıralar: Dervişlerden Kara Hoca, Aşık Paşam Hazreti, Geyikli Baba, Yunus Emre, Şeyh Taptuk Emre, Ahi Evren ve Karaca Ahmet Sultan vardı. Bunlar kerametleri zahir olmuş duaları kabul olan azizlerdi.
“Türkçenin bu günkü çılgın gidişi karşısında İngiliz ilim adamını en az bizim kadar üzgün ve me'yus buldum:
“Bu gidişin sonu ne olacak? Sizin, büyük, târih eseri
olan güzel diliniz, böylece ziyan olup gidecek mi?" diyor, başka bir şey söylemek istemiyordu. İngiltere'de Türkçe öğrenmek isteyen Fakülte talebesine hangi Türkçeyi öğreteceğini şaşırmış, hakiki Türkçeye ihânet etmek istemeyen bir gönülle ve böyle bir ilmi zihniyetle bizim dilimizin vâsıl olduğu en üstün seviyeyi tesbite çalışıyordu.
"Sizin Divan şiirinizin güzelliğini biliyorum. Türkçenin eski ve büyük şâirlerinizin elinde neler söylemeğe muktedir bir lisan oluşunun hayrânıyım. Sinan Paşa gibi, Evliyâ Çelebi gibi, eski nesrinizin şâheserlerini meydana getirenler de beni kendilerine bağlamışlardır" Bununla berâber:
“Sizin hakiki Türkçeniz, bundan 40-50 sene evvel, konuşulan Türkçe ile yazan muharrirlerinizin dilidir. Ondan evvelki lisânınızın her külfeti bu sonuncuların dilinde yumuşamış, kaybolmuş, ortaya çok güzel bir yazı dili, bir şiir ve nesir çıkmıştır. Bugünkü diliniz ise tamâmiyle uydurma ve artık güzel olmayan bir dil; ne sesi, ne üslübu kalmış, ziyân olmuş bir lisan..." diyordu.
"Ömer Seyfeddin'in, Yahyâ Kemalin, Ahmed
Hâşim'in, Fâruk Nâfiz ve Orhan Seyfi'nin; Refik
Hâlid'in, Reşat Nüri'nin eserlerinde kemâlini bulmuş
Türkçeye nasıl kıyıyorsunuz? Bu güzel dili kısa zamanda nasıl bu kadar mahv ü perişan ettiniz? Bu, akıl alacak şey degildir!” diyordu.
Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir,denebilir.
Bu hakikati gayet iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa'dan bahsederken "ruhaniyetli bir şehirdir" der.
Şimdiye kadar gördüğüm şehirler içinde Bursa kadar muayyen bir devrin malı olan bir başkasını hatırlamıyorum. Fetihten 1453 senesine kadar geçen 130 sene, sade baştan başa, iliklerine kadar bir Türk şehri olmasına yetmemiş, aynı zamanda onun manevi çehresini gelecek zaman için hiç değişmeyecek şekilde tesbit etmiştir. Uğradığı değişiklikler, felaketler ve ihmaller, kaydettiği ileri ve mesut merhaleler ne olursa olsun o, hep bu ilk kuruluş çağının havasını saklar, onun arasında bizimle konuşur onun şiirini teneffüs eder. Bu devir haddizatında bir muzice, bir kahramanlık, bir ruhaniyet devri olduğu için, Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahiptir, denebilir. Bu hakikati gayet iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa'dan bahsederken " ruhaniyetli bir şehirdir" der.