bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
Sadık Hidayet - Üç Damla Kan
Size, yine İran Edebiyatı'nda en sevdiğim yazar olan Sadık Hidayet ile geldim. Bu kitabı ondan okuduğum 5.kitap oldu. Sanırım biraz ara vereceğim Sadık Hidayet okumaya. Üslubunu sevmemle birlikte karamsar mizacı ve ölümü sürekli tema olarak kullanması beni biraz yordu. Özellikle bu kitabı. Ama yine tavsiye ederim.Çünkü dili her zamanki gibi akıcı ve güzel. İçinde İran mitolojisine, kültürüne ait güzel anektodlar var. Ara ara yergiler de mevcut. Yaşadığı dönemde kadın algısı, din algısı, kadın-erkek ilişkileri gibi durumları tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor ve yaşadığı toplumu bu bağlamda eleştiriyor Sadık Hidayet bu kitabında.
Kitap, 11 hikayeden oluşuyor. Hepsinin teması benzer : intihar, yozlaşma, toplumsal bozulma vb.On bir hikaye içinde en sevdiğim hikaye "Nefsini Öldüren Adam" dı. Tavsiye ederim. Kitaptan sevdiğim alıntıları bırakıyorum şuraya.
"Fakat bir zaman gelir ki insan kendisini kandırmaktan da yorulur..."
Karşılaştığın her güzel anı ganimet say. Kimsenin bildiği yok işin sonunda ne var.
"İksir-i azam dedikleri şey sende, senin efsunkar gülüşünde. Büyücünün elinde değil."
"Sadece düşünmeye değer şeyleri düşün."
"Sanatkâr, akıllı insanın bu devirde olmalı iki ömrü:Biriyle tecrübe edinmeli, diğeriyle kullanmalı tecrübeyi."
Üç Damla KanSadık Hidayet · Dekalog Yayınları · 20211,312 okunma
Hayyam bade ile sarhoşsan mutlu olLale yanaklı biriyle oturmuşsan mutlu olMadem ki dünyanın sonunda yokluk varSay ki yoksun, varmış gibi mutlu olÖmer Hayyam
Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan oğul! Saltanatına mağrur olma. Unutma ki dünya, Hazret-i Süleyman'a kalmamıştır. Unutma ki, dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamberimizin Aleyhisselam şefaatine mazhariyet için bu fırsatı iyi değerlendir! Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsan; ebedi saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin.
Oğul! Gözün daima dini yüceltmede olsun. Resulullah'ın yolunu yoldaş edin. Rehberini Din-i İslamiyet'i iyi bilenler ve uygulayanlar dan seç. Gücünü kuvvetini cihat yolunda harca. Adını Gazi Murad olarak yazdır. Dinin desteği olan sancağımı dalgalandır.
Kur'an-ı Kerimin hükmünden ayrılma! Adaletle hükmet! Gazileri gözet! Dine hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur! Zalimleri cezalandırmakta tereddüt gösterme! Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli bile olsa, geciken adalet zulümdür!
Oğul, biz yolun sonuna geldik. Sen daha başındasın. Cenab-ı Mevla saltanatını mübarek kılsın'
“Genç şair ve eleştirmeciler onun için bir kaç kitap yazsalar çok yerinde olur. Aradan bir on sene geçsin, kıymeti daha çok anlaşılacak gibime geliyor. Bir genç şair eleştirmecinin onu uzun uzun, seve seve bize anlatmasını bekliyorum”, demiş Sait Faik.
Bu kitap o kitap işte. Önüme düştü şair hakkında araştırmalar yaparken. İyi ki düşmüş.
Kaybolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı
Ve sen say ki;Yerin dibine geçti, geçmemesi sevdam
Ahmet H. Tanpınar
Neredesin! Cehennemin dibindeyim desem
Cudi’nin yamacında elbombasının piminde
Kalemin mürekkebinde sitemin ilk harfinde
Şarabın dip tortusunda aynanın kırık yerinde
Kayboluşun ortasındayım desem ne farkeder
Say ki dağın öte yüzündeyim sesinin hiç
Sızamadığı dingin bir koyakta, yıldızlı bir
Gök altındayım, atlarımı suluyorum nehirde
Bir de değirmen buldum suları köpürten
Kötü hâtıraları hâfızadan silmekte
Say ki bir bulutum yağmurunu esirgemeyen
Farzet ki fiilini yitirmiş bir cümleyim
Faili öksüz bir cümle de diyebilirsin
Kekemeliğim bundandır belki, her köşede
Beni tökezleten bir kadın gölgesi yahut
Kendini kâhin sanan bir şair bulunur
Peki sen kimsin desem gereksiz bir soru
“Karanlıkta yüzen” gerçeksin galiba
Ölü heceler pıtraklanıyor sözcüklerinde
Yürüdüğün sokaklarda kimliği belirsiz
Hayaletler görüyorsun ürperen kalbinle
Belli ki seninki kara, kapkara bir ütopya
Atatürk’ün mazlum uluslara devam eden önderliğiyle ilgili çarpıcı bir anısını müzik eğitimcisi ve yazarı Ahmet Say, “İnsanoğlu İnsanlar” adlı kitabında paylaşmıştır:
Ahmet Say, 1954-1960 yılları arasında müzikoloji öğrenimi için Almanya’dadır. Cezayirli bir bağımsızlık savaşçısı ile karşılaşır:
“1950’li yılların ortalarında bir gün, Almanya’da rastlantı sonucu tanıdığım Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden (FLN) kaçak bir militan, cebinden çıkardığı Atatürk fotoğrafını bana gösterip ‘İşte bizim gerçek önderimiz!’ dediği zaman, anti-emperyalist savaşların 20. yüzyılın ikinci yarısına da damgasını vurduğu kafama dank etti…
İnsanları değil, onların günahlarını ve zaaflarını görüyor, insanların bu günahlarından kaçmaya çalışırken farkına varmadan sadece zaaflardan değil, o zaafların hemen yanı başında duran sevecenlikten ve sevgiden de uzaklaşıyordu. Kızının, insancıl zaafları reddeden sofuca imanı, herkesten çok Şeyh Efendi'yi üzüyor, bunun bir ibadet, bir Allah sevgisi değil, bir hastalık olduğunu, herkesten fazla o seziyordu. Osman'a dediği gibi: "İnsanları sevmeden Allah'ı sevemezsin."