Devlet işlerinde sert ve acımasız bir tavır takınan Yavuz; özel hayatında ise sadeliği seven, gösterişten hoşlanmayan bir kimse olarak tanınmıştır. Gece yarılarına kadar kitap okuduğu ve ilim adamlarıyla sohbeti açıktır. Meşhur şeyhülislâmlardan Zenbilli Ali Efendi ve İbn-i Kemâl onun zamanında yaşamışlardır.
''Ben ülkeler zapt etmek niyetindeyim, siz ise beni bir hırsız kalesi olan Rodos'la uğraştırmaya çalışıyorsunuz. Rodos'un zaptı, mevcut olduğunu bildirdiğiniz mühimmatın iki kat daha fazlasına muhtaçtır. Artık üzerime gelmeyiniz. Benim bundan sonra yapacağım sefer ahiret seferidir!''
Yavuz Sultan Selim'in Mısır'da bulunduğu sırada Cezayir'i fethederek müstakil bir hükümet kurma yolunda olan Barbaros Hayrettin Paşa; kendisine bağlılığını bildirmiş, artık denizlerde Osmanlı kudretinin gösterileceğini söylemişti.
Yavuz, büyük bir donanma kurmak istediğini bildirince bunu Avrupa'ya sefer manâsına geldiğini kabul edip hemen faaliyete başladılar. Haliç üzerinde büyük bir tersane inşasına başlandı. İmparatorluğun bu girişimi Avrupa'da tesirini gösterdi. Yürekleri korkuyla dolan Hristiyan devletler birbirleriyle âdeta yarışarak eski anlaşmalarını tazelemeye koştular. Yavuz da zaten bunu istiyor, Doğu'ya yapacağı seferler için Batı'dan emin olmak istiyordu.
Yol boyunca devamlı surette geriye çekilen Şah İsmail ve Padişah arasında birbirlerini tahrik ve tahkir eden mektuplar gidip geldi.
Yavuz, Şah İsmail'e korkup kaçmaması için 40.000 askerini Kayseri civarında bıraktığını, kadınlar gibi kaçmak ve gizlenmekle saltanat davasında bulunulamayacağını, bunların hükümdarlara yakışmayacağını bildirmiş ve alay ve hakaret olsun diye bir de kadın elbisesi göndermişti.
İki kudretli ordu Çaldıran'a bu şekilde gelmişlerdi ve artık dünya tarihinin en büyük savaşlarından biri başlamak üzereydi.
AFRİKALI LEO/AMİN MAALOF
Ben Hasan, tartıcıbaşı Muhammed'in oğlu, ben Giovanni Leone de Medici; bir berberin sünnet ettiği, bir papazın vaftiz ettiği ben. Şimdi Afrikalı diye anılıyorum ama Afrikalı değilim Avrupalı da Arabistanlı da değilim. Bana Grenadalı, Faslı, Zeyyatlı da derler ama ben hiçbir ülkeden, kentten ya da boydan değilim.
hançerinden yazları akıtan elmas,
ince tozlarıyla bezer akşamı;
bir yerde muttasıl kanar o güller;
dağ dağ yarama basar akşamı…
yaldızları dökülmüş bu ‘semâ’nın
biri gelse de götürse şunu;
işte eski kitap! eski püskü sararmış;
hilmi, gel aç önüne çocukluğunu!..
çöktü akşam, üstümüze yıkıldı;
vakittir, artık perdeyi indir!
atılacak eşyayım, öyle yığıldım
ve bildim ki insan hüzün içindir…
Hilmi Yavuz
İnzivaya çektiğin kalbini yumrukla. Biraz da sen yaşa bu haksız yenilginin acısını kalbinde.
Her gece gözünü diktiğin duvarları yumrukla. Biraz da sana dar gelsin bu dört duvar.
Samimiyetten yoksun, aşka aç kalpleri sev . Biraz da sen hisset sevgisizliğin nasıl bir şey olduğunu.
Hissiz bedenlerin ruhsuzluğunu tat. Biraz da sen duy o hissizliğin içinde çıkardığı çığlıkları.
" Ayrılıklar da sevdaya dahil," diyen şairi de ben anlayamam. Çünkü senin sevdana her şey dahil, bir ben değilim. Çünkü senin kahrolmuşluğunun, haksızlığının yanında benim kimsesizliğim büyük kalıyor. Seneye de kullanıyorum hepsini.