Ahmet

Filoyu donatan ticari girişimcilerin, Casa de Contratacion ve Christopher de Haro'nun da keyfi yerindedir. Beş gemiye yatırdıkları sekiz milyon maravedi'nin buhar olup uçtuğuna inanmışlarken aniden çıkıp geliveren bu gemi tüm masrafları telafi ettiği gibi, hiç ummadıkları bir kâr elde etmelerini de sağlamıştır. Victoria'nın Maluku Adalarından getirdiği baharat, tüm masraflar çıktığında bile beş yüz altın duka net kâr bırakır; tek bir geminin yükü, diğer dört geminin zararını telafi etmiştir; ama iki yüz insanın yaşamı hiç hesaba katılmaz elbette.
Sayfa 246Kitabı okudu
Reklam
Elcano sayesinde cezalandırılmaktan kurtulurlar ve haince ayaklanmaları genel sevinç havasında kaynar gider; yaşayanlar, ölülere karşı daima haklı çıkmıştır.
Sayfa 248Kitabı okudu
Gıda maddesi almak için kıyıya giden mürettebat, gemiye döndüğünde şaşırtıcı bir haber getirir: Kıyıda günlerden perşembedir, oysa gemide onlara o günün çarşamba olduğu söylenmiştir. Pigafetta çok şaşırır, zira üç yıldan beri süren seferde hiç aksatmadan her gün günlük tutmuştur. Hiç ara vermeden bütün hafta boyunca saymıştır; pazartesi, salı,
Sayfa 240Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hebbel çok güzel bir laf etmiştir: “Bir şeyin nasıl olduğu, tarihin hiç umurunda değildir. Tarih, bir şeyi gerçekleştirenlerden, tamamlayanlardan yana çıkar.” Macellan boğazı bulamasaydı, eylemini gerçekleştiremeseydi, tehlikeli macerasına itiraz eden İspanyol kaptanların ortadan kaldırılması düpedüz cinayet olarak değerlendirilecekti. Fakat başarısı, Macellan'a hak verdiği ve ona ölümsüzlük bahşettiği için şansız şöhretsiz ölenler unutulmuştur ve Macellan'ın başarısı, onun sert ve uzlaşmaz karakterini ahlaki açıdan olmasa bile tarihi açıdan haklı çıkarmıştır.
Sayfa 163Kitabı okudu
Tarihi bir olay gerçekleştiği anda değil, ancak sonraki kuşaklara aktarıldığında gerçekleşir. Bizim tarih dediğimiz şey, zaman ve mekânda gerçekleşmiş bütün önemli olayların bir toplamı değildir; dünya tarihi, tesadüfen yazınsal ya da bilimsel olarak tasvir edildiği için üzerine ışık düşen o küçük kesittir yalnızca. Homeros olmasaydı Akhilleus bir hiçti, yaşananları kaydeden vakanüvis ya da onu yeniden biçimlendiren sanatçı olmadığında her suret gölge olarak kalır, olayların sonsuz denizindeki her olay dalgalar gibi kaybolur.
Sayfa 123Kitabı okudu
Reklam
Kahramanlık çağlarında duygusallığa yer yoktu, hâlâ da yoktur; İspanya ya da Portekiz için dünyaları fetheden o gözüpek fatihler, krallarından pek az teşekkür almuşlardır. Kolomb, Sevilla'ya zincire vurulmuş bir halde döner, Cortés gözden düşer, Pizarro öldürülür, Pasifik Okyanusu'nu keşfeden Nuñez de Balboa'nın boynu vurulur; Portekizli savaşçı ve şair Camões, rezil eyalet memurlarının iftirasına uğrar ve büyük yoldaşı Cervantes gibi, gübre yığınını andıran bir zindanda aylar, yıllar geçirir. Keşifler, çağının büyük nankörlüğüdür: İspanya kraliyet hazinesi için Montezuma'nın altınlarını çalan, İnkaların hazine odalarını soyup soğana çeviren tayfa ve askerler, yurda döndüklerinde, Cadiz ve Sevilla'nın liman sokaklarında, bitli, sefil, hasta dilenciler ve sakatlar olarak perişan halde sürünür, sömürgelerde ölmemeyi başaranlar, memlekette uyuz köpekler gibi bir kenara atılır. Öyle ya, bu isimsiz kahramanların hizmetleri, güvenli saraydan dışarıya adım atmamış, zenginlikleri kendi ceplerine akıtmayı pek iyi bilen asilzadelerin umurunda mıdır sanki? Onlar saray asalakları, adelantado* olarak yeni eyaletlerin valiliğine getirilir, ceplerini altınla doldurur ve yıllarca fedakârlık edip bitkin düştükten sonra memlekete dönme budalalığını gösteren sömürge savaşçılarını, subaylarını arpalıklarına giren can sıkıcı yaratıklar olarak bir kenara iterler.
Sayfa 60 - 61. adelantado: (İsp.) Vali.Kitabı okudu
Ama cennet doğa, sıcak, ferahlatan iklim, Francisco Serrão'nun askeri disiplin duygusunu iyice gevşetir. Ve birdenbire, binlerce mil ötedeki Lizbon sarayında bir kralın homurdanıp kızması, onu kaptanlar ya da emekli devlet memurları listesinden çıkarması hiç umurunda olmamaya başlar. Portekiz için elinden geleni yaptığına, hayatını yeterince tehlikeye attığına inanır. Artık o, Francisco Serrão, hayatın tadını bu ebedi mutlu adadaki tüm giysisiz ve dertsiz insanlar gibi keyifle ve tasasızca çıkarmak ister. Varsın diğer tüm tayfalar ve kaptanlar denizleri taramaya devam etsinler, varsın yabancı simsarlara kan ve terleriyle karabiber ve tarçın sağlamayı sürdürsünler, varsın sırf Lizbon alfândega* kasalarını gümrük vergileriyle doldursun diye sadık budalalar olarak tehlike ve çatışmalara girsinler. O, Francisco Serrão, Portekiz filosunun ci-devant* kaptanı, savaştan, maceradan ve baharat ticaretinden bıkmıştır artık. Cesur kaptan fazla törene gerek duymadan, kahramanlıkların dünyasından doğayla iç içe huzurla yaşayanların dünyasına geçiş yapar ve bundan sonra özel hayatını bu sevimli küçük halkın ilkel, muhteşem gevşeklikteki tarzınca sürdürmeye karar verir.
Sayfa 56 - 57. alfândega: (Port.) Gümrük. ci-devant: (Fr.) Bugüne dek.Kitabı okudu
Dünya'yı döndürenin para olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ama demirin paslanması nasıl kaçınılmazsa büyük kârlar da büyük kıskançlıklar doğurur. Her ayrıcalık başkaları tarafından haksızlık olarak algılanır ve küçük bir grubun aşırı derecede zenginleştiği bir yerde, haksızlığa uğrayanların işbirliği kendiliğinden oluşur. Cenovalılar, Fransızlar, İspanyollar; altın selini Büyük Kanal'a
Sayfa 22 - 24Kitabı okudu
Halkın hükümetini yıktınız ve halkın karşısına geçip kan kırmızı üniformanızla utanmadan caka satarken bana anarşist diyorsunuz. Cehennem ateşine ve cehennem azabına inanan biri değilim; fakat bu gibi anlarda inançsızlığım yüzünden hayıflanıyorum. Hayır, aslında bu gibi anlarda cehenneme inanmak geliyor içimden. Kuşkusuz bir cehennem olmalı, zira işlediğiniz suçların karşılığında cezanızı çekmeniz için cehennemden aşağısı paklamaz sizi. Sizler var oldukça kainatta cehennem ateşine büyük bir ihtiyaç duyulacak.
Sayfa 229Kitabı okudu
"İsa, genç ve zengin adama varını yoğunu satmasını söyledi,” dedi Ernest acı acı, “Piskopos, İsa'nın öğüdüne uydu ve sonunda tumarhaneye tıkıldı. İsa'dan bu yana zaman değişti. Bugün elindeki varını yoğunu yoksula veren insan çılgındır. Tartışacak bir tarafı yok bunun. Toplum karar vermiştir."
Sayfa 187Kitabı okudu
Reklam
“Evimi, daha doğrusu evlerimi sattım," dedi, "ve diğer tüm mal varlığımı da. Bunları gizlice yapmam gerektiğini biliyordum, yoksa her şeyi elimden alırlardı. Bu korkunç olurdu. Bugünlerde, iki ya da üç yüz bin doların alacağı muazzam miktardaki patatesi, ya da ekmeği, eti veya çırayı düşünüp şaşırıyorum.” Ernest'e dönüp, “Haklısın delikanlı,” dedi. “Emekçilere hak ettiklerinden çok az paralar ödüyorlar. Ben ikiyüzlü, sahtekâr sofulara yakarmaktan başka hiçbir iş yapmadım hayatımda, mesajı vazettiğimi sanıyordum, ama buna karşın beş yüz bin dolarlık bir adamdım. Bu parayla ne kadar çok patates, ekmek, tereyağı ve et alınacağını fark edene dek beş yüz bin doların ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ve sonra bir şeyi daha fark ettim. Tüm o patateslerin, ekmeğin, tereyağının ve etin benim olduğunu ve bunları hak edip elde etmek için çalışmadığımı fark ettim. Sonra açıkça anladım ki, bunlar için bir başkası çalışmış ve hak etmiş ve bu hakları onlardan çalınmıştı. Ve yoksulların arasına girdiğim zaman, hakları ellerinden alınanları, maruz kaldıkları bu soygundan ötürü açlık ve sefalet içinde yaşayanları buldum."
Sayfa 185 - 186Kitabı okudu
“Size ihtiyaç fazlasından kurtulmanın bir yolunu söyleyeceğim,” dedi Ernest. “Denize boşaltın. Her yıl yüz milyonlarca dolar değerinde ayakkabıyı, buğdayı, giyeceği ve tüm ticari metaları denize boşaltın. Bu sorunu çözmez miydi?"
Sayfa 143Kitabı okudu
Sen sadece ahlaki değerlerini sorguladın onların. Ahlaklarının sorgulanması, bu egemenlerin sadece hallerinden daha hoşnut olmalarına ve kendilerini daha üstün hissetmelerine sebep olur. Fakat ben gözdağı verip para keselerini yoklayacağım. Bu onları iliklerine kadar sarsacak, içlerindeki ilkel doğayı ortaya çıkaracak. Eğer gelebilirsen, smokini içinde bir kemik kapmak için hırlayan mağara adamını göreceksin. Sana, azgın bir kedi gibi bağrışan bu canavarı gösterip doğasına ışık tutacağım.
Jackson'ın kolunu düşündükçe üzülüyordum. Somut bir gerçekle karşı karşıyaydım. İlk kez hayatın yalın gerçeklerini görüyordum. Üniversite hayatımın, çalışmalarımın ve kültürümün yaşamın bu çıplak gerçekliğiyle alakası yoktu. Hayatla ve toplumla ilgili, kâğıt üzerinde gayet güzel görünen kuramlardan başka hiçbir şey öğrenmemiştim, oysa şimdi hayatın ta kendisini görmüştüm. Jackson'ın kolu hayatın bir gerçeğiydi. Ernest'in, “Gerçekler bayım, inkâr edilemez gerçekler!” sözleri zihnimde yankılanıyordu. Tüm toplumumuzun temelinde kan olması insana canavarca ve imkânsız geliyordu. Ama Jackson örneği karşımda duruyordu. Zihnimi ondan uzaklaştıramıyordum. Bir pusulanın ibresinin sürekli kutupları göstermesi gibi, aklım hep ona gidiyordu. Jackson canavarca muamele görmüştü. Hissedarlar daha çok kâr payı kazansın diye akan kanının bedeli ödenmemişti. O kâr paylarını alarak Jackson'ın kanından kazanç sağlayan, halinden memnun ve mutlu birçok aile tanıyordum. Şayet bir adam böylesine canavarca muamele görmesine rağmen toplum aldırış etmeden yaşamını sürdürebiliyorsa, o halde birçok adam aynı şekilde muamele görüyor olabilirdi.
“Protesto edecek misiniz?” diye sordu Ernest merakla. “Bizim camiamız içerisinde bu bahsettiğiniz gibi kötülükleri gösterin bana ve ben de protesto edeyim.” “Göstereceğim,” dedi Ernest, sakince. “Emrinize amadeyim. Sizi cehennemde bir gezintiye çıkaracağım.” “Ve ben de protesto edeceğim,” dedi Piskopos, koltuğunda doğrularak. Halim selim yüzüne, bir savaşçının haşin ifadesi yayılmıştı. “Kilise kayıtsız kalmayacak!” “Kilise'den kovulacaksınız ama,” diye uyardı Ernest. “Bunun aksini kanıtlayacağım,” diye karşılık verdi Piskopos. “Şayet söyledikleriniz doğruysa, Kilise'nin bilmeden yanlış yaptığını kanıtlayacağım. Ve dahası, inanıyorum ki, sanayi toplumunda yaşanan dehşet verici olayların da kapitalist sınıfın bunlardan haberdar olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Mesajı alır almaz yanlışları düzelteceklerdir. Ve bu mesajı iletmek de Kilise'nin görevi olacak.” Ernest kahkahayı koyuverdi. Katıla katıla gülüyordu; ben de Piskopos'u savunmak zorunda hissettim kendimi.
2.758 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.