"Gecenin bu kimsesizliğine, garipliğine inat çıkıp gelse" diyorum içimden. Gelse o hüzünlü gülüşüyle karşıma dikiliverse. Sanki asırlar önce yaşanmış bir anı geliyor aklıma. Bir fotoğraf. Koyunlar yayılıyor yemyeşil bir vadide.
Bir kadın yerine göre obanın yöneticisi, doktoru, veterineri durumundadır. Çocuk hastalansa ilk tedavisini o yapar. Koyuna, keçiye iğne vurulacaksa o vurur. Malın kırığını sarar, yarasına merhem olur. Süt ürünlerini yoğurda, peynire, yağa dönüştürmek onun işidir.
Reklam
Sizi bilmem ama benim yüreğimi daraltıyor şehir. Beton bloklar üzerime üzerime geliyor.
Bir göçer kadını karşısındakinin dürüstlüğüne inanmışsa ondan kaçmaz, kapısını ardına kadar açar, sofrasını kurar.
Günlük yaşamda saatin yeri yoktur göçerlerde. Her şey güneşin doğuşu ile batışı arasında yaşanır. Şafak yeri ağarmaya başlayınca sürü ve insanlar uyanır. Evin (çadır her zaman evdir göçerler için) hanımı çoktan çayı demlemiş, sofrayı kurmuştur.
Hititler'de göçerlik
Göçerlik Anadolu'da binlerce yıldır var. Hititlilerden kalma bir anlaşma metni bunun en canlı tanığı. "Şimdi Tarhuntassa ülkesi sınırına gelince, keçi sürüsü ülkeye girmeyecek. Eğer onlar Hulaia Nehri ülkesinden büyük bir sürüyü bir tuz kayalığına sürerse, onun tuz yalama hakkını kaldırmayacak."
Reklam
Osmanlı Devletinin iskan politikası Yörükler tarafından tepkiyle karşılanmış, bu yüzden büyük çatışmalar, savaşlar çıkmıştır. Ünlü Yörük ozanı, Avşar boyundan Dadaloğlu birçok şiirinde bu tepkiyi dile getirir. "Belimizde kılıcımız kırmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda devlet vermiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir."
Resim