Batılılaşma...
Tarih derslerinde çok sık duyduğumuz bir terim, batılılaşma. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı'da hemen hemen her alanda büyük bir hızla başlayan ve "yanlış batılılaşma" olarakta adlandırılan hareketler bütünü.
E her alan dedik değil mi? Edebiyatın içine girmemiş olması söz konusu olabilir mi?
Ahmet Mithat Efendi, "38 aylık sürgün" sürecinde kaleme aldığı ve 1875 yılında yayımladığı bu eserinde anlatıyor bizlere "yanlış batılılaşma" meselesini. İki ana karakter üzerinden anlatmaya çalışmış meselenin özünü;
Rakım Efendi: Ağırbaşlı, çalışkan, vaktini boşa harcamayan karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkiler kurmayan, Fransızca, Arapça ve Farsça’yı anadili gibi bilen bir Osmanlı genci. Kültürlü, bilgili, batılılaşmayı doğru anlamış, hoş görülü eğlenmeyi de seven ve ölçüsünü de bilen bir tip. Ahlaklı ,iyi huylu tam bir Osmanlı beyefendisi.
Felatun Bey: Kendini Eflatun gibi çok bilgili, kültürlü biri olarak görmekte ve böyle de görünmeye çalışmakta. Alafranga hayata özenen, parasını sağda solda çarçur eden batılılaşmayı çok yanlış anlayan Fransız ve İtalyan kadınları ile mirasını tüketmiş akılsız ve ahmak bir mirasyede.
İki ismi daha zikretmeden sözlerimi noktalamak istemiyorum. Ah! Can ve Canan...
Kendi adıma belirtmeliyim ki "Türk Edebiyatı Klasikleri- Tanzimat Dönemi eserlerini okumak adına iyi, keyifli bir başlangıç oldu."