Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
İçinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi
Yetmişlerine merdiven dayadıkları halde, bir çift boşanmak için mahkemeye başvurmuş. Hâkim yaşlı çifte sormuş:
“Bunca yılın ardından ne diye ayrılmak istiyorsunuz?”
Yaşlı kadın cevap vermiş:
“Hâkim bey, aslına bakarsanız bir ay öncesine kadar aklımın ucundan böyle bir şey geçmiyordu. Eşim bir gün bana mineçiçeği getirdi. Çiçekleri çok severim. Mineçiçeği aşırı su isteyen bir çiçekmiş ve kocam da düzenli aralıklarla eğer sulanmazsa çiçeğin solacağını söyledi. Ben kemik rahatsızlıkları olan biriyim. Her gece uykudan kalkıp çiçeği sulamam gerektiği halde, fark ettim ki kocam bir kez bile olsun, benim bu hastalığıma rağmen, gece kalkıp da bir zahmet çiçeği sulamadı.”
Hâkim kadını haklı bulmuş ama bir de adama sormuş:
“Söyleyecek bir şeyin var mı?”
Yaşlı adam cevaplamış:
“Eşimin anlattıkları kelimesi kelimesine doğru hâkim bey, tek bir şey dışında. Mineçiçeği tam aksine çok sulandığında ölür. Karımın kemik rahatsızlığının düzelmesi için düzenli egzersiz yapması gerekiyor. Ama eşim bunu yapmadığı için ben de bu yalanı uydurmak zorunda kaldım. 0 da çiçek ölmesin diye her gece kalkıp sulamak zorunda kaldı.
Her uyandığında ben de zaten uyanık olurdum. Eşim işini bitirip uyuduğunda gider çiçeğin suyunu boşaltır, hatta peçetelerle toprağını kuruturdum. Sonra da yatağa gelip, bana hayat kaynağı olan, canımdan çok sevdiğim eşimi doya doya severdim...”
Boşunaydı aklımın yön vermesi dümene,
Fırtına çabasını bıraktı pusulasız,
Ruhum dans ediyordu, sanki bir yaşlı tekne,
Gudubet bir denizde yelkensiz ve kıyışız!
Yıldızlı Gece, Ayçiçekleri, Çiçek Açan Badem Ağacı gibi tabloların ressamıVincent Van Gogh‘un adını duymayan kalmamıştır belki de günümüzde. Kendi tarzı ve kullandığı renklerle kalbimizde taht kuran 1853 doğumlu ressam, ne yazık ki yaşadığı dönemde anlaşılamamış. Başka birçok sanat/edebiyat insanı gibi kıymeti öldükten sonra anlaşılmış. Hal böyle
GÜLŞİİR
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi
Bugün kalbime ağır gelen bir şey öğrendim..
Öğrenmeden önce daha sakindim aslında, öğrendikten sonra derin bir iç çektim, ama içime çektiğim nefesi geri veremedim..
Biz insanlar neden aklımızı iyi işler yapmak için kullanmıyoruz ki?
Çiçekleri kısırlaştırıyorlarmış!
Sırf daha fazla para kazanmak için..
Neden bu kadar kötülük? Kaç yaşındayım,