22 Aralık'ta Sivas'tan hareket eden Mustafa Kemal Paşa, 24 Aralık'ta Kırşehir'e geldi. 38 yaşındaki Mustafa Kemal öğrenciler, öğretmenler ve yerel bir gençlik derneği ile beraber oldu. Onlarla konuştu, akşam yemeği yedi. Buz gibi hava vardı dışarıda. Valinin evinden çıkınca bir kalabalığın kendisini beklediğini gördü. Topluluk coşkuluydu. Kalabalığa konuşmak istedi. Gençlik yıllarının esin kaynağı olan vatansever Osmanlı şairi Namık Kemal'in çok bilinen dizeleri aklına geldi. Dizeleri okudu:
"Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini (kara bahtlı annesini)."
Sözlerine devamla; ulusun yüreğinden başka bir Kemal çıktı dedi ve ekledi:
"Vatanın bağrına düşman dayasa da hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."
Aslında Namık Kemal'in şiirini ve kendi naziresini Ankara'da okuyacaktı. Ancak Orta Anadolu'nun yoksul bir yayla kasabasında gördüğü coşkulu kalabalık karşısında dayanamamıştı.
Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı...
Ve şöyle dedi iambos şairi Ananios:
Tut ki kapattık birini bir eve, bir sürü altın
birkaç incir, birkaç kişiyle,
anlar çok geçmeden incir mi değerli altın mı?
(Athenaeus, Bilginler Akşam Yemeğinde)
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
1830-1850 yılları arasında çok sayıda dikkate değer şahsiyet Kafkasya'da boy gösterdi. Bu adamlardan bazıları, tarih sahnesinden silinmeden önce oldukça büyük roller oynadı. Bazıları, tarihin arka odasında hiç gelmeyecek sırasını bekledi. Bazıları, uçsuz bucaksız bozkırı aşıp göğe doğru yükselen dağların gölgesinde birkaç saat geçirdi ve
Mihail Yuryeviç Lermontov, Kafkasya'da Rusya'nın ete kemiğe bürünmüş haliydi. Gördüğü manzara karşısında büyülenen o aksi, gösterişli ve genç subayların ilk örneklerindendi. O, Rus halkına Kafkasya'yı tanıtan büyük bir yazardı. Rusların gözünde
"Kafkasya Şairi" olarak yerini koruyor. Adı, kısa ve bahtsız hayatı ile acıklı
Bir akşam müzikli bir toplantıda Corinne piyano başındayken Mustafa Kemal'in gitmesi gerekti ve ayaklarının ucuna basarak sessizce odadan çıktı. Gittiğini farkeden Corinne çaldığı parçanın yarısında duruverdi. Davetlilerden biri, bir Türk şairi, hastalandı sanarak telâşla yanına koştu. Fakat o salondakilere dönerek, 'Ayaklarının ucuna basarak dışarı çıkan subayın kim olduğunu biliyor musunuz? dedi. Mustafa Kemal. Bir gün büyük bir adam olacak ve sadece Türkiye'ye değil, bütün dünyaya ün salacak.'
Elbette ki bu kasıtlı bir siyasetti. William Makepeace Thackeray, Hindistan'ın 'gururlu, derin düşünceli ve bağımsız' ruhunun baskı altına alınması gerektiği kanaatindeydi: "Bu özellikler doğrudan çıkarlarımızın aleyhinedir. General, devlet adamı ya da hukukçuya değil çalışkan çiftçilere ihtiyacımız var." Irkçılık hemen
*Andromakhe : Hektor’la Andromakhe ancak yıkım gelip çattığı zaman, İlyada’da anlatılan savaşın dokuzuncu yılında Troya sahnesine çıkarlar.
Günler geçer, Hektor ile Akhilleus arasında teke tek savaş başlar. Ölüm-kalım savaşı, İlyada destanının en dramatik sahnesi.
Akhilleus’un arabasına bağlayıp toz toprak içinde sürüklediği Hektor ’un ölüsünü görünce, düşer, bayılır.
Bu işkence dokuz gün sürecektir: Her sabah Akhilleus ölüyü arabasına bağlayıp sürükler. Onuncu günü akşam kral Priamos Akhilleus’un barakasına gider, yumuşatır yüreğini ve ölüyü alır, getirir. Hektor’un cenaze töreninde görürüz şimdi de Andromakhe’yi.
Euripides’in “Andromakhe” adlı tregedyasında, Akhilleus’un oğlu Neoptolemos’un sarayında görürüz onu.
Euripides’ten çok daha güzel, çok daha insanca bir Andromakhe tipi yaratan şair XVII. yüzyıl Fransız şairi Racine’dir. Hektor’u bir türlü unutamayan, Neoptolemos’un (Fransız tragedyasında adı Pyrrhus’tur) aşkına karşılık vermeyen ve Hermione’nin kıskançlığını boşa çıkaran, yiğit ve bilinçli bir kadın, şefkatli bir ana tipidir.
Jean Anouilh’in “La Guerre de Troe n’aura pas lieu” (Troya savaşı olmayacaktır) piyesinde de Andromakhe ilginç, çekici bir tip olarak canlanır gözümüzün önünde.
"Sen benim garipsi garipsi yavrum
nasıl da akşam oldu farkına varmadan"
demek isterdim ama, ne benim adım Attila İlhan,ne de burası akşam, ve bu biraz da,
bilirim 'nasıl da şiir oldu farkına varmadan' demeye gelir,ama demem, o dizeden buraya gelmem, getirmem ben biraz haydar biraz ergülen şiiri de severim akşamı da sizi de,fakat hayli bilirim kendimi de, ben değilim
aşk şiirlerinin unutulmaz şairi dedim ya o Attila İlhan,iyi ki geldiniz işte gelişinizle biraz şiir oldu biraz akşam alıp getirsem mi ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan?
_Medeniyet, insanların ne kadar para kazandığıyla ya da kaç tane lüks arabaları olduğuyla ölçülmez. Medeniyetin para birimi Sanat’tır. Sanat aristokrattır ve sanatla uğraşan kimseler de yükselerek seçkinleşirler. Müzelerimizde ve kütüphanelerimizde korunan da sanatın ta kendisidir. Sanat Müzesi'ni ziyaret ettiğinizde göreceğiniz, insanların
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
Bir akşam bir müzikli toplantıda Corinne, piyano başındayken, Mustafa Kemal’in gitmesi gerekti ve ayaklarının ucuna basarak sessizce odadan çıktı. Gittiğini fark eden Corinne, çaldığı parçanın yarısında duruverdi. Davetlilerden biri, bir Türk şairi, hastalandı sanarak telaşla yanına koştu. Fakat o, salondakilere dönerek, "Ayaklarının ucuna basarak dışarı çıkan subayın kim olduğunu biliyor musunuz?" dedi. "Mustafa Kemal. Bir gün büyük bir adam olacak ve sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya ün salacak."