Gelişmekte olan, yani iç gelişmeden uzak olan ülkelerde bunalım genelde daha da ciddi boyutlardadır, çünkü az gelişmişlik durumunun kendisi söz konusu bunalımı güçlendirir. Başka bir deyişle, demokrasiyi bir yana bırakıp da otoriter bir pilotun önderliğinde fırtınadan kurtulmaya çabalayan halkları çok daha büyük tehlikeler bekler.
Gelişmenin yolu toplumdan devlete ve devletten topluma bir gidiş geliş biçiminde iki yönlü olması koşuluyla devletten geçer. Devlet, kimi petrol ülkelerinde olduğu gibi yalnızca kendi zenginliği için uğraştığında ya da toplumu dönüştürmektense denetlemeye çalıştığında gelişme olanaksızdır.
Reklam
Demokrasinin en önemli göstergesi, kurumların yapmaya çabaladıkları gibi, sorumlu ve kamu iyiliği için kaygılanan yurttaşlar oluşturma çabasıdır. Oysa günümüzde, özellikle refah ülkelerde yaygın olan, siyasal kayıtsızlıktır. Özel yaşamın kamu yaşamından ayrıldığı ve siyasal katılımın azaldığı gözlemlenmektedir.
Bir tüketim toplumu kendi içinde demokrasi-karşıtı değildir; tersine, demokrasinin işlemesine engel olan o kültürel ve toplumsal duvarları yıkar; ama modern bir toplumun işleyişinde ancak en alt düzeyi oluşturur ve kendini bu düzeyle sınırladıkça kendi seçme, tartışma, gelişme yeterliğini daraltır, böylece Herbert Marcuse’ün daha önce ileri sürdüğü gibi salt hoşgörüye indirgenemeyecek demokrasiye sırtını döner.
Kiliseler genelde kendilerini savaşa adayan güçlerin elindedir ve olası bir savaşta kazanan taraf, hangi taraf olursa olsun, öznenin kişisel özgürlüğünü ortadan kaldırır.
Liberallik bugünkü gücünü özellikle demokrasinin yüzyılımızda totaliter ya da otoriter yönetim biçimleri tarafından şiddetli saldırılara uğramış olmasına borçludur.
Reklam
553 öğeden 361 ile 370 arasındakiler gösteriliyor.