Hepimizin doğduğu andan itibaren ezberlediği ,ezberlemek zorunda kaldığı toplumsal normlar, toplumsal kalıplar,toplumsal baskılar ,(Toplum! Toplum! )ve hatta toplumsal duygular vardır. Cenazede ağlamamız, düğünde oynamamız, sürprizlere şaşırmamız , ebeveynlerimizi koşulsuz sevmemiz istenir bizden.Hepimiz ama hepimizi istinasız bı yerlerde oynarız bu oyunları. Bize düşen rollerin hakkını vermeye çalışırken bize ait olmayan duyguları çıkarırız ortaya. Aksi durumlarda yaftalanır yahut cezalandırılırız. Çoğu zaman tek ayak üstünde beklemek kadar masum bile olmaya bilir bu cezalar. Yüksek adaletin terazisinde tüm ağırlığı ile oturur.
"Bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü çaba sarf ettiklerini kimse bilmez." Mersault romanımızın ana karakteridir . Onun hissizleşmesi üzerine varoluşsal sorgular başlar ve Nobel Edebiyat ödülü almış bu eser çıkar ortaya (ayrıca Zeki Demirkubuz etkilendiği bu eseri kendi filmine taşıyarak "Yazgı"filmini çekmiştir. İzlemek isteyenler için.)
Varoluşçuluk denildiğinde aklıma gelen en etkileyici iki isimden biridir Albert Camus (diğeri Sartre) bu yüzden eserlerini okumayı özelikle seviyorum. Kitabı okuduğum her sayfa o unutulmaz karesi ,ağzında sigara yakasını kaldırıldığı paltosu ve umarsız bir gülüşle ..
Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı..