Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gidiş ve dönüş rotalarının ortak bir özelliği, düz bir hat olmamalarıdır, çünkü aşk gibi unutuş da düzenli ilerlemez.
Hiçbirimiz tek bir insan değilizdir, hepimiz aklaki değerleri farklı bir çok insan barındırırız içimizde.
Reklam
"Arzu inancı doğuracak kadar güçlüdür. "
Ancak sahip olduklarımız ölçüsünde var olur, ancak gerçekten yüz yüze geldiğimiz şeylere sahip oluruz; bir­ çok hatıramız, ruh halimiz, düşüncemiz, bizden uzaklara, yolculuğa çıkar, onları gözden kaybederiz. O zaman da, benliğimiz diye tanımladığımız toplamın içinde, onları hesaba katamayız. Ama onların, içimize nüfuz etmek için gizli yolları mevcuttur. Bazı geceler, artık Albertine'i neredeyse hiç özlemeden uyumuş­ ken, -insan ancak hatırladığı şeyi özleyebilir- uyandığımda, açıkça seçebildiğim bir hatıralar filosunu, bilincimin en belirgin sularında seyreder halde buluyordum. O zaman, bir gece önce benim için bir hiçlikten ibaret olan, şimdi açıkça görebildiğim şeyin ardından ağlıyordum.
Albertine’e aşkımla bir bağlantıları olsa bile, büyük bir aşkın öncesinde ruhumuzda var olan şeylerin, bu aşkla, onu besleyerek, onunla savaşarak veya zihnimiz tarafından incelenmek üzere onunla zıtlık ya da benzerlik oluşturarak bağlantı kurdukları şekilde ilişkiliydiler.
Albertine’i hâlâ seviyordum gerçi, ama son dönemdeki gibi sevmiyordum artık; hayır, onunla bağlantılı yerlerin, insanların, her şeyin, bende, acıdan çok büyü içeren bir merak uyandırdığı daha eski dönemlerdeki gibi seviyordum. Hattâ onu tam olarak unutmak için, gittiği yoldan başlangıç noktasına geri dönen bir yolcu misali, baştaki kayıtsızlığa varmak için, aşkımın doruk noktasına ulaşıncaya kadar yaşadığım bütün duygulardan, ters yönde tekrar geçmem gerekeceğini gayet iyi hissediyordum. Ama geçmişin bu aşamaları, bu anları, sabit değildir; şimdi geçmişte kalmış olan bir zamana, ileriye doğru uzanan umudun korkunç gücünü, mutlu cehaletini korurlar ve biz anlık bir sanrıya kapılarak, gerideki o zamanı, gelecek olarak algılarız.
Reklam
Eski günler, yavaş yavaş, daha önceki günlerin üzerini örter, sonra da onları izleyen günlerin altına gömülürler. Ama nasıl ki, dev bir kütüphanede, en eski kitapların bile, muhtemelen kimsenin arayıp sormayacağı birer nüshası bulunursa, her eski gün de, içimizde yerini almıştır.
Belli bir yaştan sonra, hatıralarımız o kadar iç içe girer ki, düşündüğümüz şeyin, okuduğumuz kitabın hiçbir önemi kalmaz neredeyse. Her yere kendimizden bir şey bırakmışızdır, her şey verimli, her şey tehlikelidir; bir sabun reklamında, Pascal’in Düşünceler’indeki kadar değerli keşifler yapabiliriz.
Muhtemelen, insan olduğum için, yani aynı anda hem geçmişe, hem de şimdiki ânın gerçekliğine gömülmüş, iki yaşayışlı bir varlık olduğum için
Aslında, kederim o kadar çok şekil değiştiriyordu ki, bazen onu tanıyamıyordum bile; büyük bir aşk yaşamak, benimle birlikte yaşayacak birini bulmak istiyordum; bu da bana, Albertine’i artık sevmediğimin işareti gibi görünüyordu, oysa onu hâlâ sevdiğimin kanıtıydı; çünkü büyük bir aşk yaşama ihtiyacım, tıpkı Albertine’in tombul yanaklarını öpme arzusu gibi, özlemimin bir parçasıydı sadece.
Reklam
Belki aynı şekilde, bir insandan alınıp başka bir insanın kalbine aşılanan sürgün de, alındığı insan yok olduktan sonra bile, yaşamaya devam eder.
Albertine ölmüştü. Hayalgücüm, onu, henüz birlikteyken gökyüzünü seyrettiğimiz akşam vakitlerinde, yine gökyüzünde arıyordu; sevgimi, onun çok sevdiği mehtabın ötesinden ona ulaştırmaya, artık yaşamadığı için onu teselli etmeye çalışıyordum; böylesine uzaklardaki bir insana duyulan aşk, bir dindi adeta, düşüncelerim dua gibi ona doğru yükseliyordu. Arzu, inancı doğuracak kadar güçlüdür; ben öyle arzuladığım için, Albertine’in gitmeyeceğine inanmıştım; şimdi de, ben öyle arzuladığım için, ölmediğine inanıyordum;
Meraklarımın bu kadar inatçı olmasının sebebi, bir insanın bizim için bir anda ölmemesidir; ölen kişi, gerçek ölümsüzlükle ilgisi olmayan bir hayat halesiyle sarmalanmıştır sanki; tıpkı hayattayken olduğu gibi, zihnimizi meşgul etmeyi sürdürür. Seyahate çıkmıştır adeta. Bu, ölümden sonraki hayatın, tamamen çoktanrılı dinlere özgü bir türüdür. Tam tersine, aşk bittiğinde ise, o insanın uyandırdığı merak, o ölmediği halde biter.
çünkü Albertine’in içimdeki varlığı çok güçlüydü, içimdeki bütün duygular, bütün düşünceler, onun hayatıyla ilişkiliydi.
Öleceğimiz düşüncesi, ölmekten daha korkunçtur, ama en korkuncu, bir başkasının öldüğü düşüncesidir;
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.